surr ~ سُرٌّ

Kamus-ı Muhit - سر maddesi

اَلسُّرُّ [es-surr] (sîn’in zammıyla) Rey nâm belde kazâsında bir karye adıdır. Aʹlâmdan Ziyâd b. ʹAlî es-Surrî oradandır. Ve Ḩicâz’da Muzeyne bilâdında bir mevziʹ adıdır. Ve

سُرٌّ [surr] masdar olur, ferah-nâk eylemek maʹnâsına, ke-mâ se-yuzkeru. Ve henüz doğmuş çocuğun göbeğinden kesilip atılacak fazlaya ıtlâk olunur; سَرَرٌ [serer] gibi, cemʹi أَسِرَّةٌ [esirret] gelir; tekûlu: تَعَلَّمْتُ الْعِلْمَ قَبْلَ أَيْ يُقْطَعَ سُرِّي وَسَرَرِي وَهُوَ مَا يُقْطَعُ مِنَ السُّرِّةِ Ve bu mâddeler hep sirr ve hafâ΄ maʹnâsında me΄hûzlardır. عكن batnında müstetir olduğu için ıtlâk olunmuştur.

اَلسَّرُّ [es-serr] (sîn’in fethiyle) Bedevî ʹArabların مَرْخٌ [merḣ] ve عَفَارٌ [ʹafâr] nâm şecer tahtalarından düzdükleri çakmağın boş olan deliğine birbirine sürüp âteş çıkarmak için çivi sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَّ الزَّنْدَ سَرًّا إِذَا جَعَلَ فِي طَرَفِهِ عُودًا لِيَقْدَحَ بِهِ وَذَلِكَ إِذَا كَانَ أَجْوَفَ ve yukâlu: سُرَّ زَنْدُكَ فَإِنَّهُ أَسَرُّ أَيْ أَجْوَفُ Ve

سَرٌّ [serr] Henüz doğmuş çocuğun ebe kadın göbeğinde olan fazlayı kesmek maʹnâsınadır ki göbek kesmek taʹbîr olunur; yukâlu: سَرَّ الصَّبِيَّ إِذَا قَطَعَ سُرَّهُ Ve bir adamın göbeği ağrımak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَّ الرَّجُلُ سَرًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اشْتَكَى سُرَّتَهُ Ve bir adama hoş-bû çiçekler sunup ʹaşkbâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَّ فُلاَنًا سَرًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا حَيَّاهُ بِالْمَسَرَّةِ أَيْ بِأَطْرَافِ الرَّيَاحِينِ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve

سَرٌّ [serr] Sıfat-ı müşebbehe olur, herkesi dâ΄imâ mesrûr ve dilşâd eden adama denir; yuḵâlu: هُوَ رَجُلٌ بَرٌّ وَسَرٌّ أَيْ يَبَرُّ النَّاسَ وَيَسَرُّهُمْ ve yukâlu: قَوْمٌ بَرُّونَ وَسَرُّونَ

اَلسِّرُّ [es-sirr] (sîn’in kesri ve râ’nın teşdidiyle) ve

اَلسَّرِيرَةُ [es-serîret] (sîn’in fethiyle) Derûnda ketm ve ihfâ olunan râza denir. سِرٌّ [sirr]in cemʹi أَسْرَارٌ [esrâr] ve سَرِيرَةٌ [serîret]in cemʹi سَرَائِرُ [serâ΄ir] gelir; yukâlu: أَفْشَى سِرَّهُ وَسَرِيرَتَهُ وَهُوَ مَا يُكْتَمُ فِي النَّفْسِ ve yukâlu: “صُدُورُ الْأَحْرَارِ قُبُورُ الْأَسْرَارِ” Ve

سِرٌّ [sirr] Cimâʹ maʹnâsına istiʹmâl olunur ki gizli iştir; yukâlu: مَا أَطْيَبَ سِرَّهَا أَيْ جِمَاعَهَا Ve âlet-i tenâsüle ıtlâk olunur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve nikâh maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: وَاعَدَهَا سِرًّا أَيْ نِكَاحًا Ve nikâhı ifsâh ve izhâr eylemeye denir Ve zinâ ve fücur maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: لاَ يُرْجَى مِنْ وَلَدِ السَّرِّ بِرٌّ أَيْ وَلَدِ الزِّنَا Ve ʹavretin fercine ıtlâk olunur; yukâlu: اِلْتَقَى السِّرَّانِ أَيِ الْفَرْجَانِ Ve ayın evveline ʹalâ-kavlin âhirine ve ʹalâ-re΄yin vasatına ıtlâk olunur; yukâlu: صَامَ سِرَّ الشَّهْرِ أَيْ مُسْتَهَلَّهُ أَوْ آخِرَهُ أَوْ وَسَطَهُ Evvel ve âhirinde kamerin istisrâr ve ihtifâsı mülâhazasıyladır ve evsatı gûyâ ki şehrin cevfi olmak münâsebetiyledir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

سِرٌّ [Sirr] Huccâc-ı Baṡra yolunda bir vâdî adıdır ki tûlü üç merhaledir. Ve Yemen’de bir nâhiye ismidir ve bilâd-ı Temîm’de bir mevziʹ adıdır. Ve Baṯnu’l-Ḩille’de bir vâdî adıdır. Ve Necd ülkesinde kabile-i Esed yurdunda bir mevziʹ adıdır.

سِرٌّ [sirr] Her şey΄in asl ve ʹunsur ve bünyâdına ıtlâk olunur, nümâyân olmadığı için; yukâlu: هُوَ كَرِيمُ السِّرِّ كَثِيرُ الْبِرِّ أَيِ الْأَصْلِ Ve toprağı soy ve münbit olan arza ıtlâk olunur, mahz-ı neseb maʹnâsından me΄hûzdur; tekûlu: زَرَعْتُ فِي سِرٍّ مِنَ الْأَرْضِ أَيْ كَرِيمَةٍ Ve her şey΄in cevfine ve lübb ve magzına ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ فَاسِدُ السِّرِّ أَيِ الْجَوْفِ وَاللُّبِّ Ve soyun ve nesebin hâlis ve efdalına ıtlâk olunur, lübb ve magz maʹnâsından mütesavverdir; yukâlu: هُوَ فِي سِرِّ النَّسَبِ أَيْ مَحْضِهِ وَأَفْضَلِهِ Ve

سِرٌّ [sirr] أَسْرَارُ كَفٍّ [esrâru keff]in müfredi olur, yaʹnî elin ayasında olan çizgiye kezâlik cebhede olan çizgiye ıtlâk olunur. Cemʹi أَسْرَارٌ [esrâr] ve cemʹü’l-cemʹi أَسَارِيرُ [esârîr] gelir, ʹilm-i keff ve ʹilm-i pîşânî o çizgilerden istinbât olunur; tekûlu: نَظَرْتُ إِلَى أَسْرَارِ كَفِّهِ ve yukâlu: بَرِقَتْ أَسَارِيرُ جَبْهَتِهِ أَيْ خُطُوطُهُ Ve bu derinin büklümünde mestûr olduğu için ıtlâk olunmuştur. Ve سِرُّ الْوَادِي [sirru’l-vâdî] derenin batnına ve vasatına ıtlâk olunur ki atyeb ve hoşter olan yeridir; yukâlu: نَزَلُوا بِسِرِّ الْوَادِي وَهُوَ بَطْنُهُ وَأَطْيَبُهُ Ve tayyib ve kerîm olan arza ıtlâk olunur. Mü΄ellif bunu tekrâr eylemiştir. Ve her şey΄in mahz ve hâlis olanına ıtlâk olunur; tekûlu: أَعْطَيْتُ سِرَّ ذَلِكَ الشَّيْءِ أَيْ خَالِصَهُ Ve

Vankulu Lugatı - سر maddesi

اَلسَّرُّ [es-serr] (sîn’in fethiyle) Göbek kesmek; tekûlu: سَرَرْتُ الصَّبِيَّ أَسُرُّهُ سَرًّا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَطَعْتَ سِرَرَهُ Ve

سَرٌّ [serr] Göbeğe dürtmeğe dahi derler; yukâlu: سَرَّهُ أَيْ طَعَنَهُ فِي سُرَّتِهِ Ve

سَرٌّ [serr] Çakmak çalmağa dahi derler; yukâlu: سَرَرْتُ الزَّنْدَ أَسُرُّهُ سَرًّا إِذَا جَعَلْتَ فِي طَرَفِهِ عُوَيْدًا تُدْخِلُهُ فِي قَلْتِهِ لِتَقْدَحَ Ve قَلْتٌ [ḵalt] ḵâf’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla delik, sûrâh maʹnâsına. Ve عُوَيْدٌ [ʹuveyd] عُودٌ [ʹûd]un tasgîri, budak maʹnâsına; ve yukâlu: رَجُلٌ بَرٌّ سَرٌّ أَيْ يَبُرُّ وَيَسُرُّ وَقَوْمٌ بَرُّونَ وَسَرُّونَ

اَلْأَسَارِيرُ [el-esârîr] Cemʹü’l-cemʹ. Ve fi’l-hadîsi: “تَبْرُقُ أَسَارِيرُ وَجْهِهِ” Ve

سِرٌّ [sirr] Cimâʹa dahi ıtlâk olunur. Ve سِرٌّ [sirr] zeker maʹnâsına da gelir. Ve neseb-i hâlis maʹnâsına da gelir: فَإِنَّ سِرَّ النَّسَبِ مَحْضُهُ وَأَفْضَلُهُ Ve

سِرُّ الْوَادِي [sirru’l-vâdî] Derenin iyi yerine derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı