سُرَّةٌ [surret] (sîn’in zammıyla) Göbeğe denir, ke-mâ se-yecî΄u. Ve
سَرَرٌ [serer] Bir ʹillet adıdır ki deve kısmının döşünde kirkire yaʹnî değirmi mühresinde yağrılıktan ʹârız olur. O deveye أَسَرُّ [eserr] denir, ke-mâ se-yecî΄u. Ve bir nesnenin içi boş ve kavuk olmağa denir; yukâlu: قَنَاةٌ سَرَّاءُ أَيْ جَوْفَاءُ بَيِّنَةُ السَّرَرِ Ve سَرَرُ الشَّهْرِ [sereru’ş-şehri] سَرَارٌ [serâr] gibi ayın âhir gecesine ıtlâk olunur.
اَلسُّرُرُ [es-surur] (zammeteynle) ve
اَلسُّرَّاتُ [es-surrât] (sîn’in zammıyla) Cemʹi, göbekler maʹnâsına. Ve ʹaynü’l-fiʹli سُرَّاتٌ [surrât]ın tahrîk etmezler, sâ΄irlerde tahrîk ettikleri gibi müdgam olduğuna binâ΄en. Ve
سُرُرٌ [surur] سَرِيرٌ [serîr]in dahi cemʹi gelir; tahtlar maʹnâsına. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ﴾ (الحجر 47، الصافات 44) Ve baʹzılar tadʹîfle ictimâʹ-ı zammeteyni kerîh görüp harf-i tadʹîfin evvelin bu makûle yerlerde meftûh kılıp سَرِيرٌ [serîr]in cemʹinde سُرُرٌ [surur] ve ذَلِيلٌ [želîl]in cemʹinde ذُلُلٌ [žulul] derler.
اَلسَّرَرُ [es-serer] (fethateynle) ve
اَلسِّرَرُ [es-sirer] (sîn’in kesri ve râ’nın fethiyle) Lügatlerdir, sîn’in zammıyla olan سُرٌّ [surr] maʹnâsına; yukâlu: قُطِعَ سِرَرُ الصَّبِيِّ ve
سَرَرٌ [serer] (fethateynle) Ayın âhir gecesine derler, nitekim سِرَرٌ [sirer] sîn’in kesriyle ve râ’nın fethiyle mantar üzerinde olan nesnelere derler gerek mantar kabı olsun gerek yapışan balçık olsun. Ve
سِرٌّ [sirr] Elde ve alında olan çizilere derler, hutûtu’l-keff ve hutûtu’l-cebhe maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı