Suruḩ ~ سُرُحٌ

Kamus-ı Muhit - سرح maddesi

سُرُحٌ [Suruḩ] (كُتُبٌ [kutub] vezninde) Benu’l-ʹAclân yurdunda bir su adıdır.

اَلسَّرْحُ [es-serḩ] (sîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Yabanda salma otlayıp gezen mevâşîye denir, mâl-ı sâ΄im maʹnâsınadır; ve bu, tesmiye bi’l-masdardır; yukâlu: لَهُ سَرْحٌ سَائِمٌ أَيْ مَالٌ سَائِمٌ Ve

سَرْحٌ [serḩ] ve

سُرُوحٌ [surûḩ] Mevâşî merʹâya gidip bi-nefsihâ otlamak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَحَ الْمَالُ سَرْحًا وَسُرُوحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا سَامَ أَيْ رَعَى بِنَفْسِهِ Ve سَوْمٌ [sevm] mevâşîyi otlamak için merʹâya salıvermek maʹnâsınadır; tekûlu: سَرَحْتُ الْمَوَاشِيَ أَيْ أَسَمْتُهَا يَعْنِي أَرْسَلْتُهَا لِلرَّعْيِ Ve

سَرْحٌ [serḩ] Bir nevʹ şecer-i ʹazîm ismidir, Necd diyârında nâbit ve sarı yemişleri olur. Müfredi, سَرْحَةٌ [serḩat]tir, ke-mâ se-yuzkeru. Ve mutlakan dikensiz şecere, ʹalâ-kavlin pek uzun şecere denir. Ve finâ-i hâneye de سَرْحٌ [serḩ] ıtlâk olunur ki avlu ve ev önü taʹbîr olunan meydândır. Ve

سَرْحٌ [serḩ] Tagavvut eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَحَ الرَّجُلُ إِذَا سَلَحَ Ve mesâneden bevl fışkırmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَحَ بَوْلُهُ إِذَا انْفَجَرَ Ve derûnda muzmer olan şey΄i izhâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu. سَرَحَ مَا فِي صَدْرِهِ أَيْ أَخْرَجَهُ Ve göndermek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَحَ فُلاَنًا إِذَا أَرْسَلَهُ Ve

سَرْحٌ [Serḩ] Esâmîdendir: ʹÖmer b. Sevâd ve Aḩmed b. ʹAmr es-Serḩ ve oğlu ʹAmr ve hafîdi ʹAbdullâh ki سَرْحِيُّونَ [Serḩiyyûn] ile müteʹâreflerdir, muhaddislerdir. Ve

سَرْحٌ [Serḩ] Başka bir recülün ʹalemidir.

Vankulu Lugatı - سرح maddesi

اَلسُّرُحُ [es-suruḩ] (sîn’in ve râ’nın zammıyla) سَرِيحٌ [serîḩ]in cemʹi; yukâlu: خَيْلٌ سُرُحٌ Ve

سُرُحٌ [suruḩ] Serîʹ maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَاقَةٌ سُرُحٌ أَيْ سَرِيعٌ Ve

سُرُحٌ [suruḩ] Yap yap yürümeğe dahi derler; yukâlu: مِشْيَةٌ سُرُحٌ أَيْ سَهْلَةٌ مِثْلُ سُجُحٍ Ve سُجُحٌ [sucuḩ] sîn-i mühmelenin ve cîm’in zammıyla kezâlik yap yap yürümeğe derler, nitekim mürûr etti. Aṡmaʹî eyitti: مِلَاطٌ سُرُحٌ derler münserihu’l-cenb olana yaʹnî gidip gelmesi serîʹ olana. Ve مِلَاطٌ [milâṯ] mîm’in kesriyle ve ṯâ-i mühmele ile pehlû maʹnâsına.

اَلسَّرْحُ [es-serḩ] (sîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Şol davardır ki yabanda otlaya, سَائِمٌ [sâ΄im] maʹnâsına. Ve

سَرْحٌ [serḩ] Otarmağa dahi derler; yukâlu: أَرَحْتُ الْمَاشِيَةَ وَأَنْفَشْتُهَا وَأَسَمْتُهَا وَأَهْمَلْتُهَا وَسَرَحْتُهَا سَرْحًا Bu cümle efʹâl bir maʹnâyadır. Ve bunların içinde bilâ-elif istiʹmâl olunan سَرَحْتُ dür. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَحِينَ تَسْرَحُونَ﴾ (النحل 6)

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı