اَلصَّبْءُ [eṡ-ṡab΄] ve
اَلصُّبُوءُ [eṡ-ṡubû΄] (ṡâd’ın fethiyle ve bâ’nın sükûnuyla evvelde ve zammeteynle sânîde) Tulûʹ etmek; tekûlu: صَبَأْتُ عَلَى الْقَوْمِ أَصْبَأُ صَبْئًا وَصُبُوءًا إِذَا طَلَعْتَ عَلَيْهِمْ Ve صَبَأَ نَابُ الْبَعِيرِ صُبُوءًا طَلَعَ حَدُّهُ Yaʹnî “Deve azısının tarafı belirdi.” Ve صَبَأَتْ ثَنِيَّةُ الْغُلَامِ طَلَعَتْ Yaʹnî “Sabînin ön dişi belirdi.” Ve ثَنِيَّةٌ [šamp;eniyyet] šamp;â-i müsellesenin fethi ve yâ’nın teşdîdiyle ön dişe derler. Ve
صُبُوءٌ [ṡubû΄] Bir dînden bir dîne çıkmak maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: صَبَأَ الرَّجُلُ صُبُوءًا إِذَا خَرَجَ مِنْ دِينٍ إِلَى دِينٍ كَمَا تَصْبَأُ النُّجُومُ أَيْ تَخْرُجُ مِنْ مَطَالِعِهَا [ Ve] كُلُّهُ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı