ṡadaʹ ~ صَدَعٌ

Kamus-ı Muhit - صدع maddesi

اَلصَّدَعُ [eṡ-ṡadaʹ] (fethateynle) Dağ keçisinin ve âhûnun ve eşeğin ve devenin genç olarak kavî ve tüvânâ olanlarına denir; dâl’ın sükûnuyla da câ΄izdir. ʹAlâ-kavlin her şey΄in orta hâlli olanına denir, yaʹnî meselâ ne ʹazîm ve ne sagîr ola yâhûd ne tavîl ve ne kasîr ola yâhûd ne genç ve ne koca ola. Ve

صَدَعٌ [ṡadaʹ] Demir pâsına denir; yukâlu: عَلاَ عَلَى الْحَدِيدِ الصَّدَعُ أَيِ الصَّدَأُ

اَلصَّدْعُ [eṡ-ṡadʹ] (رَدْعٌ [redʹ] vezninde) Odun ve sırça ve hâ΄it makûlesi salâbetli nesnede olan yarığa ve çatlağa denir; yukâlu: فِي الْعُودِ صَدْعٌ أَيْ شَقٌّ Ve bir nesneden bir bölüğe ıtlâk olunur; yukâlu: صَدْعٌ مِنْهُ أَيْ فِرْقَةٌ Ve bunlar masdar ile tesmiyedir. Ve hafîfü’l-lahm adama ıtlâk olunur, bunda fethateynle câ΄izdir. Ve yerden çıkan nebâta ıtlâk olunur. Ve müctemiʹ ve müttefik maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki mecmûʹu şakk-ı vâhid üzere münşaktır; yukâlu: اَلنَّاسُ عَلَيْهِمْ صَدْعٌ وَاحِدٌ أَيْ مُجْتَمِعُونَ بِالْعَدَاوَةِ كَمَا يُقَالُ هُمْ وَعْلٌ عَلَيْهِ وَضِلَعٌ عَلَيْهِ Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] Masdardır ki mutlakan yarmak, ʹalâ-kavlin bir nesneyi yarısından iki yarmak yâhûd ayrılmamak vechiyle yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَدَعَهُ صَدْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا شَقَّهُ أَوْ شَقَّهُ نِصْفَيْنِ أَوْ شَقَّهُ وَلَمْ يَفْتَرِقْ Ve bir adama kerem-i tabʹı için kasd ve teveccüh eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki keremini yarıp içine duhûl eder; yukâlu: صَدَعَ فُلاَنًا إِذَا قَصَدَهُ لِكَرَمِهِ Ve bir nesneyi âşikâre söylemek maʹnâsınadır, gûyâ ki miyâne-i nâsı yarıp o sözü idhâl eder; yukâlu: صَدَعَ بِالْحَقِّ إِذَا تَكَلَّمَ بِهِ جِهَارًا Ve bir işi âşikârece mevkiʹine isâbet ettirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: صَدَعَ بِالْأَمْرِ إِذَا أَصَابَ بِهِ مَوْضِعَهُ وَجَاهَرَ بِهِ ve kavluhu taʹâlâ: ﴿فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ﴾ أَيْ شُقَّ جَمَاعَاتِهِمْ بِالتَّوْحِيدِ أَوْ مَعْنَاهُ إِجْهَرْ بِالْقُرْآنِ أَوْ أَظْهِرْ مَا تُؤْمَرُ بِهِ أَوِ احْكُمْ بِالْحَقَّ وَافْصِلْ بِالْأَمْرِ أَوِ اقْصِدْ بِمَا تُؤْمَرُ أَوِ افْرُقْ بِهِ بَيْنَ الْحَقِّ وَالْبَاطِلِ Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] Sarf ve tahvîl maʹnâsınadır; gûyâ ki vechesini şakk ile bir semte sarf eder; yukâlu: صَدَعَ فُلاَنًا عَنْهُ إِذَا صَرَفَهُ Ve katʹ-ı beyâbân eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: صَدَعَ الْفَلاَةَ إِذَا قَطَعَهَا

Vankulu Lugatı - صدع maddesi

اَلصَّدْعُ [eṡ-ṡadʹ] (ṡâd’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Yarmak, şakk etmek maʹnâsına. Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] Sahrâyı katʹ etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: صَدَعْتُ الْفَلَاةَ إِذَا قَطَعْتَهَا Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] İzhâr maʹnâsına da gelir; yukâlu: صَدَعْتُهُ إِذَا أَظْهَرْتَهُ وَبَيَّنْتَهُ Ve âşikâre söylemeğe dahi derler; tekûlu: صَدَعْتُ بِالْحَقِّ إِذَا تَكَلَّمْتَ بِهِ جِهَارًا Ve Bârî taʹâlânın ﴿فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ﴾ (الحجر 94) dediği أَظْهِرْ دِينَكَ maʹnâsınadır, Ferrâ rivâyeti üzere. Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] Meyl maʹnâsına da gelir; tekûlu: صَدَعْتُ إِلَى الشَّيْءِ أَصْدَعُ صُدُوعًا إِذَا مِلْتَ إِلَيْهِ Ve menʹ maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا صَدَعَكَ عَنْ هَذَا الْأَمْرِ أَيْ مَا صَرَفَكَ Ve

صَدْعٌ [ṡadʹ] Hafîfü’l-lahm olan kimseye dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı