ṡirʹ ~ صِرْعٌ

Kamus-ı Muhit - صرع maddesi

اَلصِّرْعُ [eṡ-ṡirʹ] (ṡâd’ın kesriyle) Misl ve hâlet maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu tekûlu: مَا أَدْرِي هُوَ عَلَى أَيِّ صِرْعَيْ أَمْرِهِ أَيْ لَمْ يَتَبَيَّنْ لِي أَمْرُهُ Yaʹnî “Filânın husûsu fevz ve haybet hâletlerinden hangi hâlette olduğunu bilemiyorum.” Ve

صِرْعٌ [ṡirʹ] İpin bir katına denir; cemʹi صُرُوعٌ [ṡurûʹ] gelir. Ve güreşçiye denir; yukâlu: هُمَا صِرْعَانِ أَيْ مُصَارِعَانِ وَمُصْطَرِعَانِ

اَلصَّرْعُ [eṡ-ṡarʹ] (ṡâd’ın fethi ve kesriyle) ve

اَلْمَصْرَعُ [el-maṡraʹ] (مَقْعَدٌ [maḵʹad] vezninde) Yıkıp yere çalmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَعَهُ صَرْعًا وَمَصْرَعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا طَرَحَهُ عَلَى الْأَرْضِ Ve şiʹrin beytini iki mısrâʹlı yaʹnî iki kâfiyeli kılmak maʹnâsınadır ki mısrâʹ-ı evvelinde dahi kâfiyeye riʹâyet eylemekten ʹibârettir, mesnevî ebyâtı gibi. Kezâlik kapıyı iki mısrâʹlı yaʹnî iki kanatlı kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَعَ الشِّعْرَ وَالْبَابَ إِذَا جَعَلَهُ ذَا مِصْرَاعَيْنِ Ve

صَرْعٌ [ṡarʹ] Bir ʹillet adıdır ki Türkîde tutarık taʹbîr olunur; aʹzâ-yı nefsiyyeyi efʹâlinden yaʹnî hiss ve hareketten menʹ eder, lâkin tamâmen menʹ eylemez. Bunun sebebi balgam ve sevdâ makûlesi hılt-ı galîzin yâhûd lüzûcetli hılt-ı kesîrin baʹzı butûn-ı dimâga ve muharrik-i aʹzâ olan mecrâ-yı aʹsâba suʹûd ve nüfûz eden ebhiresinden ʹârız olan süddedir, rûhun butûn-ı dimâga ve aʹsâb-ı mezkûreye sülûk-ı tabîʹiyyesine mâniʹ olmakla aʹzâ΄ müteşennic olduğundan hâlet-i mezbûre tahaddüs eder. Ve

صَرْعٌ [ṡarʹ] (ṡâd’ın fethi ve kesriyle) Misl ve nazîr maʹnâsınadır; yukâlu: مَا لَهُ صَرْعٌ أَيْ مِثْلٌ Ve fenn ve nevʹ ve gûne maʹnâsınadır; cemʹi أَصْرُعٌ [eṡruʹ] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] gibi ve صُرُوعٌ [ṡurûʹ] gelir; yukâlu: صَرْعٌ مِنْهُ أَيْ فَنٌّ وَضَرْبٌ مِنْهُ Ve renk ve levn maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ ذُو صَرْعَيْنِ أَيْ ذُو لَوْنَيْنِ ve minhu yukâlu: تَرَكْتُهُمْ صَرْعَيْنِ أَيْ يَنْتَقِلُونَ مِنْ حَالٍ إِلَى حَالٍ Ve yamaç ve mukâbil maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ صَرْعُ كَذَا أَيْ حِذَاءَهُ

Vankulu Lugatı - صرع maddesi

اَلصَّرْعُ [eṡ-ṡarʹ] (ṡâd’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) ve

اَلصِّرْعُ [eṡ-ṡirʹ] (ṡâd’ın kesri ve râ’nın kezâlik sükûnuyla) Evveli Temîm lügati üzere sânîsi Ḵays lügati üzere, düşürmek, iskât maʹnâsına; yukâlu: صَرَعْتُهُ صَرْعًا وَصِرْعًا بِالْفَتْحِ وَالْكَسْرِ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve

صَرْعٌ [ṡarʹ] Maraz-ı maʹrûfa dahi derler. Ve nevʹe dahi derler, ضَرْبٌ [ḋarb] maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı