اَلْإِيلَافُ [el-îlâf] (hemzenin kesri ve meddiyle) Bin ʹadedi tamâm etmek ve bin ʹaded tamâm olmak; tekûlu: آلَفْتُ الْقَوْمَ إِيلَافًا إِذَا كَلَّمْتَهُمْ أَلْفًا وَآلَفُوا هُمْ بِأَنْفُسِهِمْ إِذَا صَارُوا أَلْفًا وَيُقَالُ أَيْضًا آلَفْتُ الدَّرَاهِمَ وَآلَفَتِ الدَّرَاهِمُ بِنَفْسِهَا Ve
إِيلَافٌ [îlâf] Me΄nûs kılmak maʹnâsına dahi gelir; tekûlu: آلَفَهُ هَذَا الْمَوْضِعَ غَيْرُهُ إِذَا جَعَلَهُ مَأْنُوسًا لَهُVe
إِيلَافٌ [îlâf] Ülfet tutmağa dahi derler; tekûlu: آلَفْتُ الْمَوْضِعَ أُولِفُهُ إِيلَافًا Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ إِيلَافِهِمْ﴾ (قريش، 1-2) Yaʹnî Ḣudây taʹâlâ ashâb-ı fîli helâk etti, tâ΄ife-i Ḵureyş’i Mekke-i müşerrefeye me΄nûs etmek için ve onların şitâ΄ ve sayf rıhletin cemʹ etmeleri için birinden fârig olduklarında birine şürûʹ etmekle. Pes ﴿لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ إِيلَافِهِمْ﴾ kavli وَلِإيلَافِهِمْ takdîrinde olup harf-i ʹatf mahzûf olur, nitekim ضَرَبْتُهُ لِكَذَا لِكَذَا kavlinde vâv’ı hazf ederler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı