اَلْبَدَدُ [el-beded] (fethateynle) Bir kimse أَبَدُّ [ebedd] olmak maʹnâsınadır ki zikr olundu; yukâlu: بَدِدَ الرَّجُلُ بَدَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ أَبَدَّ Ve
بَدَدٌ [beded] Muʹâraza vechiyle mübâyaʹa eylemeğe denir ki birbirine bi’l-mukâbele birer nesne beyʹinden ʹibârettir; yukâlu: بَايَعَهُ بَدَدًا إِذَا بَاعَهُ مُعَارَضَةً يَعْنِي عَارَضَهُ بِالْبَيْعِ Ve
بَدَدٌ [beded] Tâb u tâkat maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve hâcet maʹnâsınadır; yukâlu: مَا لَهُ بَدَدٌ أَيْ حَاجَةٌ
اَلْبَدَدُ [el-beded] (fethateynle) ve
اَلْمُبَادَّةُ [el-mubâddet] (mîm’in zammıyla) ve
اَلْبِدَادُ [el-bidâd] (bâ’nın kesriyle) Muʹâraza ile beyʹ edişmek; yukâlu: بَايَعْتُهُ بَدَدًا إِلَى آخِرِهِ Ve
بِدَادٌ [bidâd] Tâkat maʹnâsına gelir. Ve
بِدَادٌ [bidâd] Beygirin ve deve pâlânının iki arkaya gelen cânibleri ki ona eğrim korlar.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı