el-mehâh ~ اَلْمَهَاهُ

Kamus-ı Muhit - المهاه maddesi

اَلْمَهَاهُ [el-mehâh] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Hüsn ü revnak ve tâb u tarâvet maʹnâsınadır; yukâlu: بِهِ مَهَاهٌ أَيْ طَرَاوَةٌ وَحُسْنٌ Ve hasen ve revnaklı zîbâ nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ مَهَاهٌ أَيْ حَسَنٌ Ve rıfk ve sühûletli yürüyüşe denir; yukâlu: سَيْرٌ مَهَهٌ وَمَهَاهٌ أَيْ رَفِيقٌ Ve ümîd ve recâ΄ maʹnâsınadır, مَهَهٌ [meheh] gibi; ve minhu yukâlu: لَوْ كَانَ فِي الْأَمْرِ مَهَهٌ وَمَهَاهٌ لَطَلَبْتُهُ Ve yesîr ve âsân şey΄e denir, مَهَاهَةٌ [mehâhet] dahi denir; ve minhu yukâlu: “كُلُّ شَيْءٍ مَهَهٌ وَمَهَاهٌ وَمَهَاهَةٌ مَا خَلَا النِّسَاءَ وَذِكْرَهُنَّ” أَيْ يَسِيرٌ سَهْلٌ Bunun mefhûmunda üç ihtimâl vardır, ikisi nisvânın medîhasına ve birisi zemîmesine müteʹallaktır. İhtimâl-i evvel budur ki merd olan adamın yanında her nesne sehl ve âsân olmakla cümlesine tahammül eder, lâkin haremine müteʹallik kelimâta hamiyyetinden nâşî bir vechle hazm ve tahammül eylemek mümkin değildir. Sânî مَهَهٌ [meheh] ve مَهَاهٌ [mehâh] kelimeleri burada hakîr ve bâtıl ve beyhûde maʹnâsına müstaʹmel olmakla her nesnenin zikri beyhûdedir, lâkin nisvân kısmını zikr eylemek mûcib-i telezzüz ü safâdır demektir. Bu dahi sehl ve yesîr maʹnâsındandır. Sâlis مَهَهٌ [meheh] ve مَهَاهٌ [mehâh] kasd ve reşâd maʹnâsına mahmûl olmakla ki hüsn ü revnak maʹnâsından me΄hûzdur. Her şey΄e taʹarruz ve tasaddî eylemek rüşd ve felâhtan maʹdûd olup lâkin nisvân zikrine tasaddî eylemek merdâna bir türlü sezâ değildir demektir. اَلنِّسَاءَ kelimesi istisnâ üzere mansûbdur; وَالنِّسَاءَ وَذِكْرَهُنَّ kavl-i أَعْجَبَنِي زَيْدٌ وَكَرَمُهُ kabîlindendir.

Vankulu Lugatı - المهاه maddesi

اَلْمَهَاهُ [el-mehâh] (mîm’in fethiyle) Hüsn ve tarâvet. Ve bunun hâ’sı hâlet-i vaslda tâ olmaz ve şol vakt olur ki مَهَاهٌ [mehâh]la kırmızı renkli sığır murâd olunur. Bu takdîrce muʹtellü’l-lâm olup âhirinde olan tâ vahdet için olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı