en-neʹâmet ~ اَلنَّعَامَةُ

Kamus-ı Muhit - النعامة maddesi

اَلنَّعَامَةُ [en-neʹâmet] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde) Devekuşuna denir. Mü΄ennestir ve müzekker olur; نَعَامٌ [neʹâm] ondan ism-i cinstir, müfred ve cemʹe ıtlâk olunur; ve minhu’l-meselu: “أَنْتَ كَصَاحِبَةِ النَّعَامَةِ” Aslı budur ki nisvân-ı ʹArabdan biri bî-kes ve bî-nevâ olmakla umûr ve husûsunu ʹaşîret ve cîrânları taʹahhüd ederler idi. Bir gün sahrâda geşt ü güzâr ederken bir devekuşu gördü ki صُعْرُورٌ [ṡuʹrûr] dedikleri samg-ı galîzi ekl eylemekle boğazında tıkanıp kaldığından harekete bî-mecâl olmuş yatar. Hemân varıp ahz ve yaşmağıyla bir ağaca bend eyledikten sonra min-baʹd bir tarafa nakl ve irtihâl husûsunda cîrânımın develerine ihtiyâcım kalmadı, bâr u büngâhımı buna tahmîl ederim diyerek memnûnen obaya gelip lisân-ı istignâ ile “مَنْ كَانَ يَحُفُّنَا وَيَرُفُّنَا فَلْيَتَّرِكْ” Yaʹnî “Bu ana kadar umûrumu taʹahhüd ve bana ʹavn ve ihsân edenler, min-baʹd ferâgat eylesinler!” diye bülend âvâz ile nidâ eyledi. Baʹdehu çadırını yıkıp esâs u resâsını ne hâl ise neʹâmeti bend eylediği şecer yanına îsâl etti. Meger neʹâmet boğazında kalan gussayı yutup ve bir takrîble benden halâs olmuş olmakla şimdi mezbûre bu hâli gördükte hayrân ve nâdim ve peşîmân olup kaldı, Payas’a pirince giderken evdeki bulgurdan çıktı. Hem neʹâmetten mahrûm ve hem ehl ve kabîlenin iʹânetinden me΄yûs oldu. Mesel-i mezbûr iʹtimâd olunmayacak nesneye iʹtimâd ile haybet ve hüsrâna dûçâr olan kimse hakkında darb olunur. Mütercim der ki Râġib’in beyânına göre deveye teşbîhle bu kuşa نَعَامَةٌ [neʹâmet] ıtlâk eylediler ki نَعَمٌ [neʹam] lafzından ahz ve deveden başka olduğundan tagyîr-i sûretle نَعَامَةٌ [neʹâmet] dediler. Ve

نَعَامَةٌ [neʹâmet] ve

نَعَامٌ [neʹâm] Beyâbâna denir. Ve şol ağaca denir ki kuyunun iki cânibinde olan mîller üzere arkuru korlar ki dolap oku taʹbîr olunur. Ve

نَعَامَةُ [Neʹâmet] Yedi re΄s feres ismidir ki Ḩârišamp; b. ʹAbbâd ve Ḣâlid b. Naḋle el-Esedî ve Mirdâs b. Mu΄âž el-Cuşemî feresidir ki bu صَمْعَرٌ [Ṡamʹar] nâm kısrağın dişi dölüdür. Ve ʹUyeyne b. Evs el-Mâlikî ve Musâfiʹ b. ʹAbdulʹazîz ve el-Munfecir el-Ġuberî ve Ḵarrâṡ el-Ezdî feresleridir. Ve

نَعَامَةٌ [neʹâmet] Ayağa yâhûd tabana ıtlâk olunur. Ve dağ tepesinde sâyebân gibi binâ olunmuş salaç makûlesine denir ki suʹûd edenlere istirâhat için binâ ederler. Ve نَعَامَةُ الْفَرَسِ [neʹâmetu’l-feres] atın dimâgına yâhûd ağzına denir. Ve yola denir, tarîk maʹnâsına. Ve nefs ve zât maʹnâsınadır. Ve ferah ve sürûr maʹnâsınadır. Ve ikrâm maʹnâsınadır. Ve çabuk ve müstaʹcil olan peyk ve sâʹîye denir. Ve kuyunun içinde domalıp duran yerli kayaya denir. Ve baldırda incik kemiğine denir. Ve zulmet maʹnâsınadır. Ve cehl ve nâdânî maʹnâsınadır. Ve beyâbânda ʹalâmet için nasb olunan nişâna denir. Ve kuyu üzere durup halka su çekip veren adama denir. Ve dimâgı ihâta eden ince deriye denir. Ve Necd ülkesinde bir mevziʹ adıdır. Ve

نَعَامَةٌ [neʹâmet] Cemâʹat-i insânîye denir; ve minhu kavluhum: شَالَتْ نَعَامَتُهُمْ Niteki “ش،و،ل” mâddesinde beyân olundu. Ve

نَعَامَةٌ [neʹâmet] Ḩîre ülkesinde hükümrân olanların ʹalem-i mahsûsudur, تُبَّعٌ [tubbaʹ]-ı Yemen ve نَجَاشِي [necâşî]-i Ḩabeşe gibi. Ve Beyhes nâm kimsenin lakabıdır. Ve Ebû Neʹâme, Ḵaṯarî b. el-Fucâ΄e lakabıdır. Ve Neʹâme eḋ-Ḋabbî ashâbdandır.

Vankulu Lugatı - النعامة maddesi

اَلنَّعَامَةُ [en-neʹâmet] (vezn-i mezbûr üzere) Vâhidi, tezkîr ve te΄nîsi câ΄izdir, حَمَامٌ [ḩamâm] ile حَمَامَةٌ [ḩamâmet] ve جَرَادٌ [cerâd]la جَرَادَةٌ [cerâdet] gibi; yukâlu: شَالَتْ نَعَامَتُهُمْ إِذَا ارْتَحَلُوا عَنْ مَنْهَلِهِمْ وَتَفَرَّقُوا Ve مَنْهَلٌ [menhel] suvattır su içecek yer maʹnâsına. Ve

نَعَامَةُ [neʹâmet] Bir atın dahi ismidir. Ve

نَعَامُ عَيْنٍ [neʹâmu ʹayn] ve

نَعَامَةُ عَيْنٍ [neʹâmetu ʹayn] قُرَّةُ عَيْنٍ [ḵurretu ʹayn] maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَعَامُ عَيْنٍ وَنَعَامَةُ عَيْنٍ فِي جَوَابِ شَخْصٍ بِمَعْنَى أَفْعَلُ ذَلِكَ كَرَامَةً لَكَ وَاِنْعَامًا لِعَيْنِكَ Ve sâhib-i Muhežžeb bunu “ber-ser u çeşm” maʹnâsıyla tefsîr etmiştir, murâda muhâlif olduğu zâhirdir, zîrâ عَلَى الرَّأْسِ وَالْعَيْنِ mefhûmu ile إِنْعَامًا لِعَيْنِكَ mefhûmunun farkı zâhirdir. Ve

نَعَامَةٌ [neʹâmet] Şol ağaca derler ki kuyunun iki cânibinde olan mîller üzere arkırı korlar.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı