اَلصَّقْرُ [eṡ-ṡaḵr] (ṡâd’ın fethiyle ve ḵâf’ın sükûnuyla) Şol doğandır ki ona balaban derler. Ve çakıra dahi صَقْرٌ [ṡaḵr] derler, zîrâ mevâlî-i ʹacem صَقْرٌ [ṡaḵr]ı çargla tefsîr etmişlerdir. Ve çargsa balabana ve çakıra ıtlâk olunur. Ve
صَقْرٌ [ṡaḵr] Ziyâde ekşi süte dahi derler; yukâlu: جَاءَنَا بِصَقْرَةٍ تَزْوِي الْوَجْهَ Yaʹnî “Yüzü devşirir ziyâde ekşiliğinden.”Nitekim بِصَرْبَةٍ dahi derler bu maʹnâya ʹalâ-mâ merre. Ve
صَقْرٌ [ṡaḵr] Pekmeze dahi derler ehl-i Medîne yanında. Ve
صَقْرٌ [ṡaḵr] Külüngle taş ufatmağa dahi derler; tekûlu: صَقَرْتُ الْحِجَارَةَ صَقْرًا إِذَا كَسَرْتَهَا بِالصَّاقُورِ Ve
صَاقُورٍ [ṡâḵûr] Külünge derler, nitekim gelir. Ve
صَقْرٌ [ṡaḵr] ve
صَقْرَةٌ [ṡaḵret] Güneşin ziyâde te΄sîrine derler; yukâlu: صَقَرَتْهُ الشَّمْسُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı