اَلصَّقْبُ [eṡ-ṡaḵb] (ṡâd’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Etine dolu ve sıkı gövdeli olup uzun olan insâna ve hayvâna ve sâ΄ir nesneye denir, tavîl ve reyyân olan gusn gibi. Ve
صَقْبُ النَّاقَةِ [ṡaḵbu’n-nâḵet] Nâkanın yavrusuna denir ki köşek taʹbîr olunur. Cemʹi صِقَابٌ [ṡiḵâb] gelir ṡâd’ın kesriyle ve صُقْبَانٌ [ṡuḵbân] gelir ṡâd’ın zammıyla. Ve
صَقْبٌ [ṡaḵb] Hâneye ve çadıra vazʹ ve nasb olunan direğe denir; ʹalâ-kavlin şol direğe denir ki hânenin ve büyük hayme ve sâyebânların vasatına vazʹ ve nasb olunup ve sâ΄ir direklerden uzun ola. Cemʹi صُقُوبٌ [ṡuḵûb] gelir. Ve
صَقْبٌ [ṡaḵb] Masdar olur, yumrukla vurmak maʹnâsına; yukâlu: صَقَبَهُ صَقْبًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ضَرَبَهُ بِجُمْعِ كَفِّهِ Ve bir nesneyi yükseltmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَبَ الْبِنَاءَ وَغَيْرَهُ إِذَا رَفَعَهُ Ve biriktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَبَ الشَّيْءَ إِذَا جَمَعَهُ Ve kuş ötmek maʹnâsınadır; yukâlu: صَقَبَ الطَّائِرُ إِذَا صَوَّتَ
اَلصُّقُوبُ [eṡ-ṡuḵûb] (zammeteynle) صَقْبٌ [ṡaḵb]ın cemʹi gelir. Ve
صَقْبٌ [ṡaḵb] Kuru olup içi dolu olan nesneyi vurmağa derler; yukâlu: صَقَبَ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve
صَقْبٌ [ṡaḵb] Diye her nesnenin uzununa derler ki dolu ve fermûde ola.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı