ḋabb ~ ضَبٌّ

Kamus-ı Muhit - ضب maddesi

اَلضَّبُّ [eḋ-ḋabb] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın teşdîdiyle) Haşerâttan keler dedikleri cânvere denir. Cemʹi أَضُبٌّ [eḋubb] gelir, أَكُفٌّ [ekuff] gibi ve ضِبَابٌ [ḋibâb] gelir ḋâd’ın kesriyle ve ضُبَّانٌ [ḋubbân] gelir, شُبَّانٌ [şubbân] vezninde ve مَضَبَّةٌ [meḋabbet] gelir fetehâtla ve teşdîd-i bâ’yla, شَيْخٌ [şeyḣ] veمَشْيَخَةٌ [meşyeḣat] gibi; mü΄ennesi ضَبَّةٌ [ḋabbet]tir hâ’yla. Ve

ضَبَّةٌ [ḋabbet] Masdar olur, yapça akmak, seyelân maʹnâsına; ʹalâ-kavlin kanın ve ağızdan salyarın ve tükürüğün akmasına mahsûstur; yukâlu: ضَبَّ فَمُهُ ضَبًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا سَالَ الدَّمُ أَوِ الرِّيقُ مِنْ فِيهِ Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Bir maraz ismidir ki deve kısmının dirseğine ʹârız olur. Ve başka bir verem ismidir ki devenin göğüsünde tahaddüs eder. Ve yine dîger bir verem adıdır ki devenin tabanında zuhûr eder. Ve ضَبٌّ [ḋabb] bu maʹnâlarda masdar olur; yukâlu: ضَبَّ الْبَعِيرُ ضَبًّا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ أَضَبَّ ke-mâ se-yuzkeru. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Avuçla memeyi kavrayıp sağmak; ʹalâ-kavlin baş parmağı memenin emziğine koyup sâ΄ir parmakları ona doğru sıvayıp getirmek vechiyle sağmak yâhûd memenin iki emziklerini birden tutup avuca almak vechiyle sağmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَّ نَاقَتَهُ ضَبًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَلَبَهَا بِالْكَفِّ كُلِّهَا أَوْ أَنْ تَجْعَلَ إِبْهَامَكَ عَلَى الْخِلْفِ فَتَرُدَّ أَصَابِعَكَ عَلَى اْلإِبْهَامِ أَوْ هُوَ جَمْعُ الْخِلْفَيْنِ فِي الْكَفِّ لِلْحَلْبِ Ve tınmayıp sükût eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَّ الرَّجُلُ إِذَا سَكَتَ Ve bir nesne üzere avrılıp mecmûʹunu kendisine çevirip almak maʹnâsınadır; yukâlu: ضَبَّ عَلَى الشَّيْءِ إِذَا احْتَوَى Ve

ضَبٌّ [Ḋabb] Bir dağ adıdır ki Mescid-i Ḣayf onun dibinde vâkiʹdir. Ve bir recül adıdır. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Gayz ve kîne ve ʹadâvet maʹnâsınadır. Bunda ḋâd’ın kesriyle de lügattir. Ve dudağa mahsûs bir ʹillet adıdır ki şişip çatlamakla dâ΄imâ ondan kan seyelân eder. Ve bu maʹnâda masdar olur, ضُبُوبٌ [ḋubûb] gibi; yukâlu: ضَبَّتْ شَفَتُهُ ضَبًّا وَضُبُوبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَصَابَهَا الضَّبُّ Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Bir yere yapışmak maʹnâsınadır. Kelere ضَبٌّ [ḋabb] ıtlâkı bu maʹnâdan me΄hûz olduğu baʹzı ümmehâtta mersûmdur; yukâlu: ضَبَّ الشَّيْءُ ضَبًّا إِذَا لَصِقَ بِاْلأَرْضِ

Vankulu Lugatı - ضب maddesi

اَلضِّبَابُ [eḋ-ḋibâb] ve

اَلْأَضُبُّ [el-eḋubb] Cemʹi gelir, mislu: كَفّ [keff] ve أَكُفّ [ekuff]. Ve fi’l-meseli: “أَعَقُّ مِنْ ضَبٍّ” Yaʹnî ضَبٌّ [ḋabb]dan mûzîrak demek mahallinde böyle derler, zîrâ ضَبٌّ [ḋabb] ekseriyyâ kendi yavruların yer. Ve kavluhum لَا أَفْعَلُهُ حَتَّى يَحِنَّ الضَّبُّ فِي أَثَرِ الْإِبِلِ الصَّادِرَةِ Yaʹnî hattâ keler sudan gelen deveye müteşevvik olunca ve keler suya varınca derler, zîrâ keler aslâ su içmez. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Nâkayı sağmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: فُلَانٌ يَضُبُّ نَاقَتَهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ يَحْلُبُهَا بِخَمْسِ أَصَابِعَ Yaʹnî nâḵanın memesi üzerine baş parmağını koyup sonra memenin üzerine bâkî parmakların getirmektir. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Hıkd ve hasede dahi derler. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Bir marazdır ki devenin tabanına ʹârız olur. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Bir marazdır ki dudağa ʹârız olup kan akıtır. Ve hırs maʹnâsına da gelir; yukâlu: جَاءَ فُلَانٌ يَضِبُّ لِثَاتِهِ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا اشْتَدَّ حِرْصُهُ عَلَى الشَّيْءِ Ve لِثَاتٌ [lišamp;ât] diş dibinde olan etlere derler. Ve ağız kanlı olmak; hırs maʹnâsından kinâye olur. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Hurmânın evvel çıkan yemişine derler, طَلْعٌ [ṯalʹ] maʹnâsına. Ve

ضَبٌّ [ḋabb] Oğlanın semizliğinden koltuğu yarılmağa dahi derler. Ve

ضَبٌّ [Ḋabb] Bir dağın ismidir ki mescid-i Ḣayf onun dibindedir. Ve hîle-ger maʹnâsına da gelir; yukâlu: رَجُلٌ خَبٌّ ضَبٌّ يَعْنِي رَجُلًا خَدَّاعًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı