ṯavr ~ طَوْرٌ

Kamus-ı Muhit - طور maddesi

اَلطَّوْرُ [eṯ-ṯavr] (جَوْرٌ [cevr] vezninde) تَارَةٌ [târet] maʹnâsınadır ki bir kerre ve defʹa demektir, Fârisîde yek-bâr mürâdifidir; tekulu: أَتَيْتُهُ طَوْرًا بَعْدَ طَوْرٍ أَيْ تَارَةً بَعْدَ تَارَةٍ Cemʹi أَطْوَارٌ [aṯvâr] gelir. Ve bir şey΄in hadd ve mikdârınca olan nesneye, ʹalâ-kavlin râst ve hemvâr hizâsında olan şey΄e denir; طُورٌ [ṯûr] ve طَوَارٌ [ṯavâr] dahi bu maʹnâyadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve iki nesne aralığında olan hadd ve fâsılaya denir. Ve kadr ve mikdâr maʹnâsınadır; yukâlu: عَدَى طَوْرَهُ أَيْ قَدْرَهُ Ve

طَوْرٌ [ṯavr] Masdar olur, bir nesnenin çevresini çizginmek maʹnâsınadır; yukâlu: طَارَ حَوْلَ الشَّيْءِ يَطُورُ طَوْرًا إِذَا حَامَ

اَلطُّورُ [eṯ-ṯûr] (ṯâ’nın zammıyla) Hadd ve mikdâr maʹnâsınadır ki zikr olundu. Ve

طُورٌ [ṯûr] Dağa denir; yukâlu: صَعِدَ الطُّورَ أَيْ الْجَبَلَ Ve finâ-i dâra denir ki binâsız olan ʹarsa ve avlusundan ʹibârettir; tekûlu: رَأَيْتُهُ يَقْعُدُ طُورَ دَارِهِ أَيْ فِنَائَهُ Ve

طُورٌ [Ṯûr] Kasaba-i Eyle kurbünde mahsûs bir dağın ismidir ki سَيْنَاءَ [Seynâ΄] ve سِينِينَ [Sinîn] kelimelerine izâfetle طُورُ سَيْنَاءَ [Ṯûru Seynâ΄] ve طُورُ سِينِينَ [Ṯûru Sinîn] ile zebân-zeddir; ke-mâ fî kavlihi taʹâlâ: ﴿مِنْ طُورِ سَيْنَاءَ﴾ ve fî kavlihi taʹâlâ: ﴿وَطُورِ سِينِينَ﴾ الآية Cebel-i merkûm Şâm ile Medyen beyninde vâkiʹdir; Şuveys denizinden Yenbuʹ tarafına gidenlere görünür. Ve

طُورٌ [Ṯûr] Şâm ülkesinde başka bir dağın dahi ismidir, ʹAlâ-kavlin طُورُ سَيْنَاءَ [Ṯûru Seynâ΄] budur ki münâcât-gâh-ı Hazret-i Mûsâ ʹaleyhi’s-selâmdır. Ve Ḵuds-i şerîf’te Mescid-i Aḵṡâ’nın cânib-i yemîninde bir dağın dahi ismidir ki طُورُ زَيْتَا [Ṯûru Zeytâ] dedikleridir. Ve biri dahi mescidin kıble cânibine düşer ki Hârûn nebî ʹaleyhi’s-selâm hazretlerinin merkadleri ondadır, hâlen طُورُ هَارُونَ [Ṯûru Hârûn] taʹbîr ederler. Ve Re΄su’l-ʹayn türâbında bir dağın dahi ismidir. Ve Ṯaberiyye üzere müşrif bir dağın dahi adıdır. Ve Mıṡır’ın iklîm-i kıbliyyesinde bir sancak adıdır. Ve Naṡîbîn nevâhîsinde bir belde adıdır.

Vankulu Lugatı - طور maddesi

اَلطَّوْرُ [eṯ-ṯavr] (ṯâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Onun mislidir, karîb olmak maʹnâsında; yukâlu: لَا أَطُورُ بِهِ بِمَعْنَى لَا أَقْرَبُهُ وَقَدْ مَرَّ ve yukâlu: لَا تَطُرْ حَرَانَا أَيْ مَا حَوْلَنَا Ve حَرَا [ḩarâ] ḩâ’yla ve râ’yla ki mühmeleteyndir ve elifin meddiyle ve kasrıyla kurb maʹnâsınadır. Ve

طَوْرٌ [ṯavr] Hadd maʹnâsına da gelir; yukâlu: عَدَا طَوْرَهُ أَيْ جَاوَزَ حَدَّهُ Ve

طَوْرٌ [ṯavr] تَارَةً [târeten] maʹnâsına da gelir مَرَّةً [merret] gibi. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَقَدْ خَلَقَكُمْ أَطْوَارًا﴾ (نوح 14) قَالَ الْأَخْفَشُ طَوْرًا عَلَقَةً وَطَوْرًا مُضْغَةً

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı