اَلْعِظَالُ [el-ʹiżâl] (iʹcâmla كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve
اَلْمُعَاظَلَةُ [el-muʹâżalet] (مُقَاتَلَةٌ [muḵâtelet] vezninde) Dişisiyle cimâʹ hâletinde çatışıp ilişir olan kelb ve çekirge makûlesi cânver çatışıp çengelleşmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَاظَلَ الْكَلْبُ وَالْجَرَادُ عِظَالًا وَمُعَاظَلَةً إِذَا تَرَاكَبَ وَتَشَدَّدَ عِنْدَ السِّفَادِ Ve
عِظَالٌ [ʹiżâl] Beyne’ş-şuʹarâ΄ tazmîn-i kâfiye eylemeğe ıtlâk olunur ki beyt-i mu΄ahharın tamâm maʹnâsını beyt-i mukaddeme merhûn ve merbût eylemekten ʹibârettir; yukâlu: عَاظَلَ فِي الْقَافِيَةِ عِظَالًا إِذَا ضَمَّنَ
اَلتَّعَاظُلُ [et-teʹâżul] (tâ’nın fethi ve żâ’nın zammı ile) Bi-maʹnâhu kezâlik; yukâlu: عَاظَلَتِ الْكِلَابُ مُعَاظَلَةً وَعِظَالًا وَتَعَاظَلَتْ إِذَا لَزِمَ بَعْضُهَا بَعْضًا فِي الْفَسَادِ وَكَذَلِكَ الْجَرَادُ وَكُلُّ مَا يَنْتَشِبُ Ve sâhib-i Ṡurâḩ bu makâmda مُعَاظَلَةٌ [muʹâżalet]i erkek atlar dişinin ardına düşüp gitmekle tefsîr edip Cevherî’nin وَكُلُّ مَا يَنْتَشِبُ dediğinden zühûl etmiştir. Ve
عِظَالٌ [ʹiżâl] Kavâfîde tazmîne derler. Ve tazmîn budur ki mu΄ahhar olunan kâfiyenin fehmi mukaddem olan kâfiyeye merbût ve müteʹallik ola; yukâlu: فُلَانٌ لَا يُعَاظِلُ بَيْنَ الْقَوَافِي
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı