ʹafvu’l-bilâd ~ عَفْوُالْبِلَادِ

Kamus-ı Muhit - عفوالبلاد maddesi

Şârih der ki عَفْوٌ [ʹavf] mâddesi ʹinde’r-Râġib bir nesnenin ahz ve tenâvülüne kasd eylemek maʹnâsına mevzûʹdur; yukâlu: عَفَاهُ إِذَا قَصَدَهُ مُتَنَاوِلًا مَا عِنْدَهُ ve yukâlu: عَفَتِ الرِّيحُ الدَّارَ أَيْ قَصَدَتْهَا مُتَنَاوِلَةً آثَارَهَا ve yukâlu: عَفَا النَّبْتَ وَالشَّعْرَ إِذَا قَصَدَ تَنَاوُلَ الزِّيَادَةِ ve tekûlu: عَفَوْتُ عَنْكَ كَأَنَّكَ قَصَدْتَ إِزَالَةَ ذَنْبِهِ صَارِفًا عَنْهُ فَالْمَعْفُوُّ مَتْرُوكٌ فِي الْحَقِيقَةِ وَ“عَنْ” مُتَعَلَّقٌ بِمُضْمَرٍ Ve ʹinde İbni’l-Ešamp;îr عَفْوٌ [ʹavf] mâddesi mahv ve tams maʹnâsına mevzûʹdur,ʹalâ-kile’t-takdîreyn maʹânî-i sâ΄ire onlardan müteferraʹdır. Ve matlûb-ı ehemm ancak عَفْوٌ [ʹavf] ve صَفْحٌ [ṡafḩ]-ı rabbânî olmakla mü΄ellif takdîm ve edât-ı hasr ile kasr eyledi. İntehâ. Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Bir nesnenin eser ve vücûdunu bi’l-külliyye izâle ve nâbûd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَتِ الرِّيحُ الدَّارَ إِذَا دَرَسَتْهَا وَمَحَتْهَا Ve إِمِّحَاءٌ [immiḩâ΄] maʹnâsınadır ki mîm-i müşeddede ile إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl]dir, mahv ve müzmahill olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَا الْأَثَرُ إِذَا امَّحَى وَاضْمَحَلَّ Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Pek helâl ve tayyib olan mâla ıtlâk olunur; gûyâ ki müştebehi terk ve mahv olunmuştur. Ve bu vasf bi’l-masdardır; tekûlu: هَذَا مِنْ عَفْوِ مَالِي أَيْ أَحَلِّهِ وَأَطْيَبِهِ Ve bir nesnenin pek iyisine ve güzîde ve enfesine denir; yukâlu: أَعْطَاهُ عَفْوَ الْمَالِ أَيْ خِيَارَهُ وَأَجْوَدَهُ Ve fazl ve ihsân ve maʹrûf maʹnâsınadır. Ve

عَفْوُ الْمَاءِ [ʹafvu’l-mâ΄] Şâribeden yaʹnî nehr ve menhel makûlesi kenârında su içen cemâʹatten artıp kalan su fazlasına denir; yukâlu: سَقَاهُ مِنْ عَفْوِ الْمَاءِ أَيْ مَا فَضَلَ مِنَ الشَّارِبَةِ Ve

عَفْوُالْبِلَادِ [ʹafvu’l-bilâd] Şol arzdan ʹibârettir ki onda bir kimsenin mülkiyyet cihetiyle eser ve ʹalâkası olmayıp Ḣudâyî ola; yukâlu: أَقْطَعَ لَهُ عَفْوًا مِنَ الْأَرْضِ وَهِيَ مَا لَا أَثَرَ لِأَحَدٍ فِيهَا بِمِلْكٍ Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Eşek sıpasına denir, veled-i hımâr maʹnâsına; bunda ʹayn’ın harekât-ı selâsıyla câ΄izdir, cemʹi عِفَوَةٌ [ʹifevet]gelir عِنَبَةٌ [ʹinebet] vezninde ve عِفَاءٌ [ʹifâ΄] gelir ʹayn’ın kesriyle. Ve

عَفْوٌ [ʹafv] Kezâlik masdar olur, devâbb ve mevâşî otu yakın yerden otlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَتِ الْإِبِلُ الْمَرْعَى إِذَا تَنَاوَلَتْهُ قَرِيبًا Yakınında kesîr olduğundan ırağı terk eylemiştir. Ve devenin tüyleri çoğalıp uzamakla sağrı tarafını bürümek maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَا شَعْرُ الْبَعِيرِ إِذَا كَثُرَ وَطَالَ فَغَطَّى دُبُرَهُ Ve suyu bulandırıp mükedder eden nesne karıştırmayıp duru ve sâfî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَا الْمَاءُ إِذَا لَمْ يَطَأْهُ مَا يُكَدِّرُهُ Ve zâ΄id ve fâzıl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَا عَلَيْهِ فِي الْعِلْمِ أَيْ زَادَ Ve ot firâvân olmakla yerin yüzünü bürüyüp örtmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَتِ الْأَرْضُ إِذَا غَطَّاهَا النَّبَاتُ Ve koyunun yünü çoğalmakla kırkmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَفَا الصُّوفَ إِذَا جَزَّهُ Ve bir kimseye taleb ve su΄âl etmeksizin verilen şey΄e denir; tekûlu: أَعْطَيْتُهُ عَفْوًا أَيْ بِغَيْرِ مَسْأَلَةٍ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı