kebs ~ كَبْسٌ

Kamus-ı Muhit - كبس maddesi

اَلْكَبْسُ [el-kebs] (حَبْسٌ [ḩabs] vezninde) Kuyu ve çukur ve çay makûlesini toprakla doldurup örtmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَسَ الْبِئْرَ وَالنَّهْرَ كَبْسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَمَّهُمَا بِالتُّرَابِ Ve bir adam başını hırkaya çekip setr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: كَبَسَ الرَّجُلُ رَأْسَهُ فِي ثَوْبِهِ إِذَا أَخْفَاهُ وَأَدْخَلَهُ فِيهِ Ve

كَبْسٌ [kebs] Dağın dibinde olan mağaraya denir; yukâlu: دَخَلَ الظَّبْيُ بِكَبْسٍ وَهُوَ غَارٌ فِي أَصْلِ الْجَبَلِ Ve bir adam üzere şeb-hûn edip etrâfını ʹasker ile çevirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: كَبَسَ دَارَهُ إِذَا هَجَمَ عَلَيْهِ وَاخْتَلَطَ Ve defʹaten cimâʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki fercini birden doldurmuş olur; yukâlu: كَبَسَ الْمَرْأَةَ إِذَا جَامَعَهَا مَرَّةً Burada مَرَّةً ʹaded-i vâhide demek değildir.

Vankulu Lugatı - كبس maddesi

اَلْكَبْسُ [el-kebs] (kâf’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Harkı yıkıp örtmek; yukâlu: كَبَسْتُ النَّهْرَ كَبْسًا إِذَا طَمَمْتَهَا بِالتُّرَابِ Ve

كَبْسٌ [kebs] Gâret etmeğe de derler; yukâlu: كَبَسُوا دَارَ فُلاَنٍ إِذَا أَغَارُوا عَلَيْهَا Ve

كَبْسٌ [kebs] Başı hırkaya çekmeğe dahi derler; yukâlu: كَبَسَ رَأْسَهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَدْخَلَهُ فِي ثِيَابِهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı