اَلْكَبْوُ [el-kebv] (kâf’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) Yüz üzerine düşmek; yukâlu: كَبَا لِوَجْهِهِ كَبْوًا إِذَا سَقَطَ Ve
كَبْوٌ [kebv] At terlemeğe dahi derler, Ebû ʹAmr rivâyeti üzere; yukâlu: كَبَا الْفَرَسُ إِذَا حُنِذَتْ فَلَمْ تَعْرَقْ Ve حَنْذٌ [ḩanž] ḩâ΄-i mühmele ve žâl-ı muʹceme ile atı bir iki meydân seğirtmeğe derler. Ve Ebu’l-Ġavšamp; eyitti: كَبْوٌ [kebv] at soluduğın belirtmeğe dahi derler. Ve
كَبْوٌ [kebv] Çakmaktan âteş çıkmağa dahi derler; yukâlu: كَبَا الزَّنْدُ إِذَا لَمْ تَخْرُجْ نَارُهُ Ve زَنْدٌ [zend] zâ΄-i muʹceme ile ve nûn’la çakmağa derler. Ve
كَبْوٌ [kebv] Bir nesneyi süpürmeğe dahi derler; tekûlu: كَبَوْتُ الشَّيْءَ إِذَا كَسَحْتَهُ Ve كَسْحٌ [kesḩ] sîn ve ḩâ΄-i mühmeleteyn ile süpürmeğe derler. Ve
كَبْوٌ [kebv] Bir nesneden bir nesneyi dökmeğe dahi derler; tekûlu: كَبَوْتُ الْكُوزَ وَغَيْرَهُ إِذَا صَبَبْتَ مَا فِيهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı