اَلْمِقْرَى [el-miḵrâ] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) ve
اَلْمِقْرَاءُ [el-miḵrâ΄] (مِعْطَاءٌ [miʹṯâ΄] vezninde) Hânedân ve mihmân-dost adama denir; mü΄ennesleri مِقْرَاةٌ [miḵrât] ve مِقْرَاءٌ [miḵrâ΄] gelir ki müzekkeri gibidir. Ve
مِقْرَاةٌ [miḵrât] Misâfire taʹâm vazʹ edip ziyâfet edecek büyük çanağa ve kavataya denir; tekûlu: أَطْعَمَنَا بِالْمِقْرَاةِ وَهِيَ قَصْعَةٌ يُقْرَى بِهَا Ve مِقْرَاةٌ [miḵrât] lafzının cemʹi مَقَارِي [meḵârî] gelir. Ve مَقَارِي [meḵârî] tencerelere ıtlâk olunur; yukâlu: أَخْرَجَ الطَّعَامَ بِالْمَقَارِي أَيِ الْقُدُورِ
اَلْمِقْرَاةُ [el-miḵrât] (mîm’in kesriyle) Kezâlik şol büyük kâsedir ki ona جَفْنَةٌ [cefnet] derler. Ve
مِقْرَاةٌ [miḵrât] Kezâlik her cânibden yağmur suyu cemʹ olduğu yere derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı