اَلْهُونُ [el-hûn] (hâ’nın zammıyla) ve
اَلْهَوَانُ [el-hevân] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) ve
اَلْمَهَانَةُ [el-mehânet] (أَمَانَةٌ [emânet] vezninde) Hor ve zelîl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَانَ الرَّجُلُ يَهُونُ هُونًا وَهَوَانًا وَمَهَانَةً إِذَا ذَلَّ Ve
هُونٌ [hûn] ve
مَهَانَةٌ [mehânet] Ḣizy ve fazîha ve hâkisârî maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَعَ فِي الْهُونِ وَالْمَهَانَةِ أَيِ الْخِزْيِ Ve
هُونٌ [Hûn] Esmâdandır: Hûn b. Ḣuzeyme b. Mudrike bir kabîle pederidir. Ve
هُونٌ [hûn] Mutlakan halk ve mahlûk maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: مَا أَدْرِي أَيُّ الْهُونِ هُوَ أَيْ أَيُّ الْخَلْقِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı