nedeb ~ نَدَبٌ

Kamus-ı Muhit - ندب maddesi

اَلنَّدَبُ [en-nedeb] (fethateynle) Onulmuş yaranın ve çıbanın yeri katılanıp pekişmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَدِبَ الْجُرْحُ نَدَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَلُبَتْ نَدَبَتُهُ Ve

نَدَبٌ [nedeb] (fethateynle) ve

نُدُوبٌ [nudûb] ve

نُدُوبَةٌ [nudûbet] (nûn’un zammeleriyle) Mecrûh olan ʹuzvda yaranın ve çıbanın baʹde’l-bür΄ eseri ve yeri kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَدِبَ الظَّهْرُ نَدَبًا وَنُدُوبَةً وَنُدُوبًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا صَارَتْ فِيهِ النَّدَبَةُ Ve

نَدَبٌ [nedeb] رِشْقٌ [rişḵ] maʹnâsınadır ki tîr-endâzlar bir semte üslûb-ı vâhid üzere tîr bârân eylemek hâletinden ʹibârettir; tekûlu: رَمَيْنَا نَدَبًا أَيْ رِشْقًا Ve

نَدَبٌ [nedeb] Ödüle denir ki kumar gibi ve bahs gibi mâddelerde meydâna vazʹ ve taʹyîn eyledikleri nesneden ʹibârettir; خَطَرٌ [ḣaṯar] dahi denir; yukâlu: بَيْنَهُمْ نَدَبٌ أَيْ خَطَرٌ Ve

نَدَبٌ [Nedeb] bir kabîle adıdır. Muhaddisînden Bişr b. Cerîr ve Muḩammed b. ʹAbdurraḩmân en-Nedebî o kabîledendir. Ve

نَدَبٌ [nedeb] Bahsle ok atışmak maʹnâsınadır; يَقُولُ أَهْلُ النِّضَالِ: نَدَبُنَا يَوْمَ كَذَا أَيْ يَوْمُ انْتِدَابِنَا لِلرَّمْيِ [Ve] إِبْتِدَائِنَا nüshaları galattır ve bu zikr olunan رِشْقٌ mâddesi olmak aglebdir.

اَلنُّدْبَةُ [en-nudbet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Maʹnâ-yı ahîrden ismdir, meyyit üzere o gûne ağlamağa denir. Ve

نَدْبٌ [nedb] Her husûsta cüst ve çîre ve zarîf ve necîb ve kâr-güzâr adama denir. Cemʹi نُدُوبٌ [nubûb] gelir, ضُرُوبٌ [ḋurûb] gibi ve نُدَبَاءُ [nudebâ΄] gelir ki ظَرِيفٌ [żarîf] veznine mahmûldür; yukâlu: رَجُلٌ نَدْبٌ أَيْ خَفِيفٌ فِي الْحَاجَةِ ظَرِيفٌ نَجِيبٌ

Vankulu Lugatı - ندب maddesi

اَلنَّدَبُ [en-nedeb] (nûn’un ve dâl’ın fethiyle) خَطَرٌ [ḣaṯar] maʹnâsınadır ki خَطَرٌ [ḣaṯar] mevte karîb olmağa derler. Ve kumar rehnine dahi نَدَبٌ [nedeb] ıtlâk olunur. Ve bir semtle ok atmak maʹnâsına da نَدَبٌ [nedeb] derler; yukâlu: رَمَيْنَا نَدَبًا أَيْ رِشْقًا Ve رِشْقٌ [rişḵ] kesr-i râ΄ ile üslûb-ı vâhid üzere demektir. Ve

نَدَبٌ [nedeb] Şol eser-i cirâhate dahi derler ki deriden zâ΄il olmayıp bâkî kala.

اَلنَّدْبُ [en-nedb] (nûn’un fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Meyyit üzerine ağlayıp mehâsinin zikr etmek; yukâlu: نَدَبَ الْمَيِّتَ أَيْ بَكَى عَلَيْهِ وَعَدَّدَ مَحَاسِنَهُ يَنْدُبُهُ نَدْبًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ ve

نَدْبٌ [nedb] Bir işi işlemeğe daʹvet etmek; yukâlu: نَدَبَهُ لِلْأَمْرِ Ve

نَدْبٌ [nedb] Hafîf ve çâbük kimseye dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ نَدْبٌ أَيْ خَفِيفٌ فِي الْحَاجَةِ Ve çâbük ata dahi derler; yukâlu: فَرَسٌ نَدْبٌ أَيْ مَاضٍ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı