el-ḣaleb ~ اَلْخَلَبُ

Kamus-ı Muhit - الخلب maddesi

اَلْخَلَبُ [el-ḣaleb] (fethateynle) Karı خَلْبَاءُ [ḣalbâ΄] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَتِ الْمَرْأَةُ خَلَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ اِذَا كَانَتْ خَلْبَاءَ

اَلْخُلْبُ [el-ḣulb] (ḣâ’nın zammıyla ve zammeteynle) Hurmâ ağacının özüne denir, لُبُّ النَّخْلَةِ [lubbu’n-naḣlet] maʹnâsına; ʹalâ-kavlin hurmâ beynisine denir, قَلْبُ النَّخْلَةِ [ḵalbu’n-naḣlet] gibi. Ve hurmâ lîfine denir. Ve lîften örülmüş muhkem ve ince sicime denir. Ve çamura denir; ʹalâ-kavlin özlü yapışkan çamura yâhûd siyâh çamura denir.

اَلْخُلَّبُ [el-ḣulleb] (ḣâ’nın zammıyla قُبَّرٌ [ḵubber] vezninde) Yağmursuz sehâba denir, gûyâ ki mumtır şeklinde görünüp sonra ifâza eylememekle halka hudʹa eder olur. Kezâlik yağmursuz şimşeğe بَرْقٌ خُلَّبٌ ve اَلْبَرْقُ الْخُلَّبُve بَرْقُ الْخُلَّبِ ıtlâk olunur. Bu münâsebetle vaʹd edip halkı tamaʹ ve ümniyyeye düşürdükten sonra vefâ ve incâz eylemeyen yâdigâr hakkında kezâlik اَلْبَرْقُ الْخُلَّبُ ve izâfetle بَرْقُ الْخُلَّبِ ve بَرْقُ خُلَّبٍ derler; yukâlu: هُوَ الْبَرْقُ الْخُلَّبُ وَبَرْقُ الْخُلَّبِ وَبَرْقُ خُلَّبٍ أَيْ مُطْمِعٌ مُخْلِفٌ Muhaddisînden Ḩasan b. Ḵaḩṯaba el-Ḣullebî ona mensûbdur.

اَلْخَلْبُ [el-ḣalb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) Tırnakla yaralamak; ʹalâ-kavlin tırmalamak yâhûd tırnakla kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَهُ بِظُفُرِهِ خَلْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالأَوَّلِ اِذَا جَرَحَهُ أَوْ خَدَشَهُ أَوْ قَطَعَهُ Ve bir nesneyi yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَهُ اِذَا شَقَّهُ Ve yırtıcı cânver ve yırtıcı kuş tuʹme ve şikârını pençesiyle ve çıynağıyla kapıp almak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَ الْفَرِيسَةَ اِذَا أَخَذَهَا بِمِخْلَبِهِ Ve dil-rübâ mahbûb ve mahbûbeler hüsn ü cemâl ve şîve vü delâl ile bir bî-çâreyi âşüfte-hâl edip gönlünü kapıp ve ʹaklını uğurlamak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: خَلَبَتِ الْمَرْأَةُ فُلاَنًا عَقْلَهُ اِذَا سَلَبَهُ إِيَّاهُ Ve bu, maʹnâ-yı sâbıktan me΄hûzdur. Ve

خَلْبٌ [ḣalb] Isırmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَهُ أَيْ عَضَّهُ Ve

خَلْبٌ [ḣalb] ve

خِلاَبٌ [ḣilâb] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

خِلاَبَةٌ [ḣilâbet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Aldamak ve firîfte eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَبَ فُلاَنًا خَلْبًا وَخِلاَبًا وَخِلاَبَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ اِذَا خَدَعَهُ

اَلْخِلْبُ [el-ḣilb] (ḣâ’nın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Tırnağa denir, ظُفُرٌ [żufur] maʹnâsına. Ve şol küçük ve incecik etçeğize denir ki eyegü kemiklerini birbirine vasl edip yapıştırmıştır; ʹalâ-kavlin ciğere denir, كَبِدٌ [kebid] maʹnâsına. Yâhûd ciğerin ziyâdesine denir ki ciğerden başkaca ve yanında olur, ciğer-kûşe dedikleridir. Yâhûd ciğerin perdesine denir, حِجَابُ كَبِدٍ [ḩicâbu kebid] maʹnâsına. Yâhûd şol beyâz ve yufka zara denir ki ciğere yapışık olur. Ve

خِلْبٌ [ḣilb] Sebzevâttan turp dedikleri sebzeye denir, فُجْلٌ [fucl] maʹnâsına. Baʹzı nüshada ḩâ-yı mühmele ile فَحْلٌ[faḩl] mersûm olmakla erkek ve aygır hayvân demek olur. Munâvî Şerḩi’nde bunu tercîh eder. Ve

خِلْبٌ [ḣilb] Asma yaprağına denir. Ve şol zen-pâre çelebiye denir ki sohbet ve fücûr için kendi nisvânı ve nisvân kendisini severler ola; yukâlu: هُوَ خِلْبُ نِسَاءٍ اِذَا كَانَ يُحِبُّهُنَّ لِلْحَدِيثِ وَالْفُجُورِ وَيُحْبِبْنَهُ Cemʹi أَخْلاَبٌ [aḣlâb] gelir ve خُلَبَاءُ [ḣulebâ΄] gelir كُرَمَاءُ [kuremâ΄] vezninde; ve yukâlu: هُمْ أَخْلاَبُ نِسَاءٍ وَخُلَبَاءُ نِسَاءٍ

Vankulu Lugatı - الخلب maddesi

اَلْخُلُبُ [el-ḣulub] (ḣâ’nın ve lâm’ın zammıyla) Şol kara balçıktır ki suyun dibinde olur. Ve lîf dedikleri nesne ki ondan ip bükerler; وَيَجُوزُ الْخُلْبُ بِالتَّسْكِينِ ve yukâlu: لَقِيتُهُ خُلُبَةً وَخُلْبَةٌ بِالتَّحْرِيكِ وَالتَّسْكِينِ

اَلْخَلْبُ [el-ḣalb] (ḣâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Ot biçmek; yukâlu: خَلَبْتُ النَّبَاتَ أَخْلُبُهُ خَلْبًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَطَعْتَهُ

اَلْخِلْبُ [el-ḣilb] (ḣâ’nın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Şol perdedir ki kalble sevâd-ı batn beyninde olur, perde-i dil maʹnâsına. Ve خِلْبٌ [ḣilb] diye şol kimseye derler ki nisâ tâ΄ifesi ona mahabbet eder ola; yukâlu: إِنَّهُ لَخِلْبُ نِسَاءٍ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı