el-ḣalifet ~ اَلْخَلِفَةُ

Kamus-ı Muhit - الخلفة maddesi

اَلْخُلْفَةُ [el-ḣulfet] (ḣâ’nın zammıyla) ʹAyb ve nakîsaya denir; yukâlu: بِهِ خُلْفَةٌ أَيْ عَيْبٌ Ve humk ve belâhat maʹnâsınadır. Ve bunamağa denir; yukâlu: بِهِ خُلْفَةٌ مِنَ الْهَرَمِ أَيْ عَتَهٌ Ve خِلاَفٌ [ḣilâf] ve مُخَالَفَةٌ [muḣâlefet] maʹnâsınadır; yukâlu: بَيْنَهُمْ خُلْفَةٌ أَيْ خِلاَفٌ وَمُخَالَفَةٌ Ve taʹâm taʹmının baʹde’l-ekl damakta kalan taʹmı sonuna ve bakiyyesine denir; tekûlu: أَكَلْتُ الطَّعَامَ وَبَقِيَتْ خُلْفَةٌ مِنْهٌ فِي فَمِي أَيْ آخِرُ طَعْمِهِ Cemʹi خُلَفٌ [ḣulef]tir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde.

اَلْخَلْفَةُ [el-ḣalfet] (ḣâ’nın fethiyle) Maraz ve ʹilletten nâşî tabîʹatten taʹâm iştihâsının zâ΄il olmasına denir ki gönül taʹâm istememekten ʹibârettir; tekûlu: بِي خَلْفَةٌ وَهِيَ ذَهَابُ شَهْوَةِ الطَّعَامِ مِنَ الْمَرَضِ Ve

خَلْفَةٌ [ḣalfet] Masdar olur, libâsın eski yerini çıkarıp yama vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَفَ الْقَمِيصَ خَلْفَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَخْرَجَ بَالِيَهُ وَلَفَقَهُ

اَلْخِلْفَةُ [el-ḣilfet] (ḣâ’nın kesriyle) Bu dahi muhtelif olan şey΄e denir; خِلْفٌ [ḣilf] gibi. Ve kuyudan su çekmek maʹnâsına olan إِخْلاَفٌ [iḣlâf]tan ism olur ki su çekmeğe denir. Ve إِخْتِلاَفٌ [iḣtilâf]tan ism olur ki إِتِّفَاقٌ [ittifâḵ] mukâbilidir, ʹalâ-kavlin tereddüd maʹnâsına olan إِخْتِلاَفٌ [iḣtilâf]tan ism olur ki biri gidip ve biri gelmekten ʹibârettir. Ve ʹıvaz ve bedel maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً﴾ أَيْ هَذَا خَلْفٌ مِنْ هَذَا أَيْ عِوَضٌ أَوْ هَذَا يَأْتِي خَلْفَ هَذَا أَوْ مَعْنَاهُ مَنْ فَاتَهُ أَمْرٌ بِاللَّيْلِ أَدْرَكَهُ بِالنَّهَارِ أَوْ بِالْعَكْسِ Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Yırtığa vurulmuş yamaya denir. Ve yaz mevsiminde nâbit çayıra denir ki bahârîsi kuruduktan sonra nâbit olur. Ve tohumdan hâsıl olan ekine denir, buğday ve arpa gibi tohumdan istihlâf olunduğu için. Ve vahşî cânverin beri öte gelip gitmelerine denir. Ve dâbbe üzere râkibin ense tarafından taʹlîk olunan terki makûlesine denir. Ve soğuk ibtidâsında ağaçtan tekrâr yarıp görünen çiçek ve yemiş makûlesi nesneye denir, ʹalâ-kavlin ağacın meyvesi bir defʹa savulduktan sonra tekrâr zuhûr eden meyveye denir yâhûd yaprak ardınca biten yaprağa denir. Ve asmanın üzümü renklendikten sonra zuhûr eden nefriyye dedikleri üzüm sonuna denir ki üzüm kesiminde o henüz koruk olmakla bir müddet mürûrunda keserler. Kezâlik bu resme olan sâ΄ir yemişlere ıtlâk olunur, ʹalâ-kavlin asma mukaddem üzüm verdikten sonra müceddeden koruk vermeğe ve o koruğa da ıtlâk olunur. Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] مُخَالَفَةٌ [muḣâlefet]ten ism olur ki iki adam birbiriyle mubâsara yaʹnî ehadühümâ âherin gaybeti hengâmında kâ΄im-i makâmı olup umûr-ı beytini rü΄yet eden kimseden ʹibârettir. Ve levn ve hey΄ette birbirine muhtelif olan dâbbelere denir. Ve baʹde’t-taʹâm dişlerin aralıklarında kalan taʹâm bakiyyesine denir. Ve miʹde fesâdına denir; yukâlu: إِشْتَكَى الْخِلْفَةَ أَيِ الْهَيْضَةَ Ve bir vaktten sonra gelen vakte denir. Ve bir nebât ardınca biten nebâta denir, ʹalâ-kavlin yağmursuz hemân gece evâhirinin yaʹnî seher vaktinin serinliğiyle biten nebâta denir. Ve muhtelif olan cemâʹat-i insânîye denir, gerek zâhiren ve gerek re΄y ve tebdîr cihetiyle olsun. Ve مُخَالَفَةٌ [muḣâlefet] ve مُضَادَّةٌ [muḋâddet] maʹnâsına ism olur; bunda ḣâ’nın zammıyla da zebân-zededir; yukâlu: بَيْنَهُمَا خِلْفَةٌ أَيْ مُخَالَفَةٌ Ve birbirine benzemeyen kimselerin her birine denir; yukâlu: لَهُ وَلَدَانِ أَوْ عَبْدَانِ أَوْ أَمَتَانِ خِلْفَتَانِ وَخِلْفَانِ إِذَا كَانَ أَحَدُهُمَا مَثَلاً طَوِيلاً وَالْآخَرُ قَصِيرًا أَوْ أَحَدُهُمَا أَبْيَضَ وَالْآخَرُ أَسْوَدَ Cemʹi أَخْلاَفٌ [aḣlâf] gelir ve خِلَفَةٌ [ḣilefet] gelir, قِرَدَةٌ [kiredet] vezninde. Ve bir mahalde müctemiʹ olan iki levnin herbirine خِلْفَةٌ [ḣilfet] denir. Ve خِلْفَةُ الْإِبِلِ [ḣilfetu’l-ibil] deveyi akşam vakti halk sudân gittikten sonra suvarmağa denir; yukâlu: يُورِدُ إِبِلَهُ خِلْفَةً وَهِيَ أَنْ يُورِدَهَا بِالْعَشِيِّ بَعْدَ مَا يَذْهَبُ النَّاسُ Ve su çekmeğe denir; tekûlu: مِنْ أَيْنَ خِلْفَتُكُمْ أَيْ مِنْ أَيْنَ تَسْتَقُونَ Ve ishâlden nâşî memşâya çok tereddüd eylemeğe denir; yukâlu: أَخَذَتْهُ خِلْفَةٌ إِذَا كَثُرَ تَرَدُّدُهُ إِلَى الْمُتَوَضَّإِ

Vankulu Lugatı - الخلفة maddesi

اَلْخَلِفَةُ [el-ḣalifet] (kezâlik ḣâ’nın fethi ve lâm’ın kesriyle) Vâhidi.

اَلْخِلْفَةُ [el-ḣilfet] (ḣâ’nın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Biri gidip biri gelmek mahallinde istiʹmâl olunur; yukâlu: هُنَّ يَمْشِينَ خِلْفَةً أَيْ تَذْهَبُ هَذِهِ وَتَجِيءُ هَذِهُ Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Muhtelif olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: اَلْقَوْمُ خِلْفَةٌ أَيْ مُخْتَلِفُونَ Ve bu Ebû Zeyd rivâyetidir. Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Evlâdın yarısı zükûr ve yarısı inâs olmağa dahi derler; yukâlu: بَنُو فُلَانٍ خِلْفَةٌ أَيْ شِطْرَةٌ نِصْفٌ ذُكُورٌ وَنِصْفٌ إِنَاثٌ Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Gecenin ve gündüzün muhtelif olmasına dahi derler; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يَذَّكَّرَ﴾ (الفرقان، 62) Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Edeb-hâneye varıp gelmeğe dahi derler; yukâlu: أَخَذَتْهُ خِلْفَةٌ إِذَا اخْتَلَفَ إِلَى الْمُتَوَضَّإِ Ve su çekecek mahalle dahi derler; yukâlu: مِنْ أَيْنَ خِلْفَتُكُمْ أَيْ مِنْ أَيْنَ تَسْتَقُونَ Ve

خِلْفَةٌ [ḣilfet] Şol ota dahi derler ki nebâtât kuruduktan sonra yerinden zuhûr eder. Ve

خِلْفَةُ الشَّجَرِ [ḣilfetu’ş-şecer] Şol meyveye derler ki çok meyveden sonra hurûc eder. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: خِلْفَةٌ [ḣilfet] yaz günlerinde biten ottur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı