el-ḣallâl ~ اَلْخَلَّالُ

Kamus-ı Muhit - الخلال maddesi

اَلْخَلَّالُ [el-ḣallâl] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Sirke satan adama denir ki sirkeci taʹbîr olunur; yukâlu: هُوَ خَلَّالٌ أَيْ بَائِعُ الْخَلِّ

اَلْخَلَالُ [el-ḣalâl] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Hurmâ koruğuna denir ki murâd değirmilenip yeşillenmeğe başlamış olandır. Gerçi mü΄ellif بَلَحٌ [belaḩ] ile tefsîr eyledi lâkin müsâmaha-gûne beyân eylemiştir; derecâtını “ب،س،ر” mâddesinde tafsîl eylemiştir.

اَلْخُلَالُ [el-ḣulâl] ve

اَلْخُلَالَةُ [el-ḣulâlet] (ḣâ’ların zammıyla) Şâhlar aralıklarında olan meyveye ve koruklar aralığında olan olmuş hurmâya denir. Ve

خُلَالٌ [ḣulâl] Şol ʹârızaya denir ki halâvetli nesneye ʹârız olup taʹmını ekşimtirek eder; yukâlu: أَصَابَهُ خُلَالٌ وَهُوَ عَرَضٌ يَعْرِضُ فِي كُلِّ حُلْوٍ فَيُغَيِّرُ طَعْمَهُ إِلَى الْحُمُوضَةِ Ve

خُلَالَةٌ [ḣulâlet] Diş aralıklarında kalan taʹâm bakiyyesine denir, خَلَلٌ [ḣalel] gibi. Mütercim der ki ʹArablar فُلَانٌ يَأْكُلُ خِلَالَهُ وَخَلَلَهُ وَخُلَالَتَهُ derler ki كِتَابٌ [kitâb] ve عِنَبٌ [ʹineb] ve ثُمَامَةٌ [šamp;umâmet] veznlerindedirler, “Filân dişleri aralıklarında kalan taʹâm bakiyyesini ekl eder” demektir, bununla onun hisset ve le΄âmetinden kinâye ederler.

اَلْخِلَالُ [el-ḣilâl] (ḣâ’nın kesriyle) Sehâbdan yağmur mahreclerine denir; müfredi خَلَلٌ [ḣalel]dir, ke-mâ zukire; yukâlu: اَلْمَطَرُ يَخْرُجُ مِنْ خَلَلِ السَّحَابِ وَمِنْ خِلَالِهِ أَيْ مَخَارِجِ الْمَاءِ Ve iki nesne aralığına sokulmuş şey΄e denir, خَلَلٌ [ḣalel] gibi, ke-mâ se-yuzkeru; bunda ḣâ’nın fethiyle de câ΄izdir. Ve خِلَالُ الدَّارِ [ḣilâlu’d-dâr] evlerin aralıklarına denir ki hudûdlarının mâ-havlleridir, زُقَاقٌ [zuḵâḵ] gibi, gerek büyût-i şehr ve gerek büyût-i haşem olsun; müfredi خَلَلٌ [ḣalel]dir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ﴾ اَلْآيَة أَيْ مَا حَوَالَيْ حُدُودِهَا وَمَا بَيْنَ بُيُوتِهَا Ve bir nesneyi delecek âlete denir, bîz gibi, gerek demirden ve gerek ağaçtan olsun; cemʹi أَخِلَّةٌ [eḣillet]tir. Ve diş ve kulak ayırtlayacak şey΄e denir ki tahrîfle hilâl taʹbîr olunur, Fârisîde dendân-firîz derler. Ve deve köşeği anasını emmesin diye dilini yarıp geçirdikleri tahta pâresinden düzülmüş ağızlığa denir. Ve yırtılmış kilim makûlesi nesneyi birbirine oyuklayıp bitiştirecek tahta pârelerine denir ki bi-ʹaynihi kenet tarzında olur. Ve

خِلَالٌ [ḣilâl] Yokluğa ve ʹudm-i hâle denir. Bu maʹnâya mebnî Ebû Bekr eṡ-Ṡiddîḵ radıyallâhu ʹanhu hazretleri Žu’l-Ḣilâl ile mülakkab oldular, zîrâ mâ-meleklerini tasadduk ve infâk edip katʹâ geriye bir nesne tahlîf eylemediler. Ve Muḩammed b. Aḩmed el-Ḣilâlî muhaddistir. Kezâlik muhaddisînden İbrâhîm b. Ošamp;mân el-Ḣallâlî ki كَتَّانِيٌّ [kettâniyy] veznindedir, bey΄-i خِلَالٌ [ḣilâl]e mensûbdur. Ve خِلَالٌ [ḣilâl] مُفَاعَلَةٌ[mufâʹalet]ten masdar olur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

خِلَالٌ [ḣilâl] Diş aralıklarında kalan taʹâm bakiyyesine denir, ke-mâ se-yuzkeru.

Vankulu Lugatı - الخلال maddesi

اَلْخَلَالُ [el-ḣalâl] (ḣâ’nın fethiyle) Hurmâ koruğuna dahi derler ki ibtidâ zuhûruna karîb ola.

اَلْخِلَالُ [el-ḣilâl] (ḣâ’nın kesriyle) Cemʹi, dostlar maʹnâsına; قُلَّةٌ [ḵullet] ile قِلَالٌ [ḵilâl] gibi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı