es-sikr ~ اَلسِّكْرُ

Kamus-ı Muhit - السكر maddesi

اَلسِّكْرُ [es-sikr] (sîn’in kesriyle) Ondan ismdir, nehrin önünü tutmağa denir. Ve su bendine denir; tekûlu: أُسْكُرِ النَّهْرَ بِالسِّكْرِ أَيِ الْمُسَنَّاةِ cemʹi سُكُورٌ [sukûr] gelir. Mü΄ellifin وَمَا سُدَّ بِهِ النَّهْرُ وَالْمُسَنَّاةُ kavlinde vâkiʹ مُسَنَّاةٌ kavl-i evvelden ahasstır.

اَلسَّكِرُ [es-sekir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلسَّكْرَانُ [es-sekrân] (عَطْشَانُ [ʹaṯşân] vezninde) Maʹnâ-yı mezbûrdan sıfatlardır, mest ve sarhoş adama denir. Mü΄ennesi سَكِرَةٌ [sekiret]tir, فَرِحَةٌ [feriḩat] gibi ve سَكْرَى [sekrâ]dır, صَرْعَى [ṡarʹâ] gibi ve سَكْرَانَةٌ [sekrânet]tir ki Benû Esed lügatidir. Cemʹi سُكَارَى [sukârâ] gelir sîn’in zammı ve râ’nın fethiyle ve سَكَارَى [sekârâ] gelir sîn’in fethiyle ve سَكْرَى [sekrâ] gelir, عَطْشَى [ʹaṯşâ] vezninde ki mü΄ennes ve cemʹ bir olur.

اَلسُّكْرُ [es-sukr] (sîn’in zammıyla) ve

اَلسُّكُرُ [es-sukur] (zammeteynle) ve

اَلسَّكْرُ [es-sekr] (sîn’in fethi ve kâf’ın sükûnuyla) ve

اَلسَّكَرُ [es-seker] (fethateynle) ve

اَلسَّكَرَانُ [es-sekerân] (fetehâtla) Sarhoş olmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَكِرَ الرَّجُلُ مِنَ الْخَمْرِ سُكْرًا وَسُكُرًا وَسَكْرًا وَسَكَرًا وَسَكَرَانًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ نَقِيضُ صَحَا

اَلسُّكَّرُ [es-sukker] (sîn’in zammı ve kâf-ı müşeddedenin fethiyle) Maʹrûftur ki şeker-i Fârisî muʹarrebidir, lisânımızda dahi şeker taʹbîr olunur. Müfredi سُكَّرَةٌ [sukkeret]tir ki ahass olacaktır, bir pâresine ıtlâk olunur. Ve

سُكَّرٌ [sukker] Bir nevʹ tâze hurmâya ıtlâk olunur ki be-gâyet hoş ve lezîz olur. Ve bir gûne üzüm ismidir ki ona baʹzen مَرَقٌ [meraḵ] dedikleri ʹârıza ki mezruʹâta da ʹârız olur, isâbet eylemekle dâneleri dağılır. Envâʹının nâzük ve atyebidir.

Vankulu Lugatı - السكر maddesi

اَلسِّكْرُ [es-sikr] (sîn’in kesriyle) Su bendi, عَرِمٌ [ʹarim] maʹnâsına.

اَلسُّكْرُ [es-sukr] (sîn’in zammıyla) İsmdir, mestlik maʹnâsında.

اَلسُّكَّرُ [es-sukker] (sîn’in zammı ve kâf’ın fethi ve teşdîdiyle) Maʹrûftur, Fârisî-i muʹarrebdir.

اَلسَّكَرُ [es-seker] (fethateynle) Hurmâ şarâbı, nebîz-i temr maʹnâsına. Ve fi’t-Tenzîl: ﴿تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَرًا﴾ (النحل 67) Ve

اَلسَّكَّارُ [es-sekkâr] (sîn’in fethi ve kâf’ın teşdîdiyle) Nebîz satan kimse.

اَلسَّكْرُ [es-sekr] (sîn’in fethi ve kâf’ın sükûnuyla) Nehrin suyın bağlamak; yukâlu: سَكَرْتُ النَّهْرَ أَسْكُرُهُ سَكْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا سَدَدْتَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı