اَلشُّكْلُ [eş-şukl] (şîn’in zammıyla) شَكْلَاءُ [şeklâ΄] kelimesinin cemʹidir ki beyâzı humrete mâ΄il göze denir; yukâlu: عَيْنٌ شَكْلَاءُ إِذَا كَانَتْ فِي بَيَاضِهِ حُمْرَةٌ Ve أَشْكَلُ [eşkel] kelimesinin cemʹidir ki zikr olundu.
اَلشِّكْلُ [eş-şikl] (şîn’in kesri ve fethiyle) Nisvânın nâz ve şîve ve ʹişvesine denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ ذَاتُ شِكْلٍ أَيْ غُنْجٍ وَدَلٍّ وَغَزَلٍ
اَلشَّكَلُ [eş-şekel] (fethateynle) Mahbûba nâz ve şîveli olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكِلَتِ الْمَرْأَةُ شَكَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَتْ ذَاتَ شِكْلٍ Ve koyun kısmı ve sâ΄ir hayvânın böğrü ak olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكِلَ الْكَبْشُ وَغَيْرُهُ إِذَا كَانَ أَشْكَلَ Ve bir nesnenin beyâzında kırmızılık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكِلَ الشَّيْءُ إِذَا كَانَ فِي بَيَاضِهِ حُمْرَةٌ Ve
شَكَلٌ [Şekel] ʹArabdan bir batn pederinin ismidir. Ve Şekel b. Ḩumeyd el-ʹAbsî ashâbdandır. Ve oğlu Şuteyr b. Şekel muhaddistir.
اَلشَّكْلُ [eş-şekl] (şîn’in fethi ve kesriyle) Şibh ve misl maʹnâsınadır; yukâlu: هَذَا شَكْلُهُ أَيْ شِبْهُهُ وَمِثْلُهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre شَكْلٌ [şekl] ve مُشَاكَلَةٌ [muşâkelet] hey΄et ve sûrette müşabehettir, niteki نِدٌّ [nidd] cinsiyyette ve شِبْهٌ [şibh] keyfiyyette olur. İntehâ. Ve
شَكْلٌ [şekl] Bir adamın tabʹ ve hevâsına sâlih ve muvâfık olan şey΄e denir; ve minhu tekûlu: هَذَا مِنْ هَوَايَ وَشَكْلِي وَهُوَ مَا يُوَافِقُكَ وَيَصْلُحُ لَكَ Ve umûr-ı muhtelife-i müşkileye ıtlâk olunan أَشْكَالٌ [eşkâl] kelimesinden müfred olur, yaʹnî her biri bir cinsten olup yekdîgere mütehâlif olan umûr ve havâyicin her birine شَكْلٌ [şekl] denir; yukâlu: هَذِهِ الْأُمُورُ أَشْكَالٌ أَيْ مُخْتَلِفَةٌ مُشْكِلَةٌ Şârih der ki maʹnâ-yı evvelde cemʹi شُكُولٌ [şukûl]dur ve baʹzen أَشْكَالٌ [eşkâl] gelir. Ve
شَكْلٌ [şekl] Bir nesnenin gerek mahsûs ve gerek mevhûm sûretine denir; cemʹi أَشْكَالٌ [eşkâl] ve شُكُولٌ [şukûl] gelir; yukâlu: هَذَا شَكْلُ ذَاكَ وَهُوَ صُورَةُ الشَّيْءِ الْمَحْسُوسَةُ وَالْمُتَوَهَّمَةُ Ve sarı ve kırmızıyla alaca bir nebât adıdır. Ve ehl-i ʹarûz ıstılâhında ḣabn ve keff ʹilletlerini cemʹ eylemeğe ıtlâk olunur, habn sebeb-i hafîfin sâkinini hazf ve keff sâbiʹ-i sâkini hazf eylemek olmakla شَكْلٌ ذُو وَتِدٍ mecmûʹ olan fâʹilâtün cüz΄ünden elif ve nûn’un hazfinden ʹibâret olur. Ve
شَكْلٌ [şekl] Masdar olur, bir nesne mütebeyyin olmayıp çaparız ve müştebih olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَكَلَ الْأَمْرُ شَكْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا الْتَبَسَ Ve asmada ve tevekte olan üzümün baʹzısı olmak maʹnâsınadır ki alacalanmak taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin siyâhlanıp olmağa başlamak maʹnâsınadır ki ben düşmek taʹbîr olunur; yukâlu: شَكَلَ الْعِنَبُ إِذَا أَيْنَعَ بَعْضُهُ أَوِ اسْوَدَّ وَأَخَذَ فِي النُّضْجِ Ve yazıya nokta ve iʹrâb vazʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki شِكَالٌ [şikâl] ile kayd etmiş olur; yukâlu: شَكَلَ الْكِتَابَ إِذَا أَعْجَمَهُ Ve davarın ayağını kösteklemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَكَلَ الدَّابَّةَ إِذَا شَدَّ قَوَائِمَهَا بِحَبْلٍ
اَلشِّكْلُ [eş-şikl] (şîn’in kesri vekâf’ın sükûnuyla) Nâz; yukâlu: إِمْرَأَةٌ ذَاتُ شِكْلٍ
اَلشَّكَلُ [eş-şekel] (fethateynle) Koyunun böğrü ak olmak. Ve gözde kırmızılık olmak. Ve
شَكَلٌ [Şekel] ʹArap tâ΄ifesinden bir cemâʹatin ismidir.
اَلشُّكُلُ [eş-şukul] (zammeteynle) Cemʹi. Ve
شِكَالٌ [şikâl] Şol ipe dahi derler ki devenin göğüs bağıyla kasık bağının arasına bağlarlar, tâ ki kasık bağı devenin zekerin incitmeye. Ve ona زِوَارٌ [zivâr] dahi derler. Ve
شِكَالٌ [şikâl] Atın üç ayağında olan beyâza dahi derler ki bir ayağı مُطْلَقٌ [muṯlaḵ] olup kendi renginde ola ve buna شِكَالٌ [şikâl] dedikleri عِقَالٌ [ʹiḵâl]e teşbîhendir yâhûd üç ayağı kendi renginde olup bir ayağında beyâz olmağa derler. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: شِكَالٌ [şikâl] ayakta olur elde olmaz.
اَلشَّكْلُ [eş-şekl] (şîn’in fethi vekâf’ın sükûnuyla) Misl maʹnâsınadır. Ve
شَكْلٌ [şekl] Atın yâhûd kuşun ayağına ip bağlamağa dahi derler ki o ipe شِكَالٌ [şikâl] derler. Ve
شَكْلٌ [şekl] Devenin göğüs bağıyla kasık bağının arasına ip bağlamağa dahi derler; tekûlu: شَكَلْتُ الْفَرَسَ بِالشِّكَالِ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَشَكَلْتُ عَنِ الْبَعِيرِ إِذَا شَدَّدْتَ شِكَالَهُ Ve
شَكْلٌ [şekl] Kitâbete iʹrâb komağa dahi derler; tekûlu: شَكَلْتُ الْكِتَابَ إِذَا قَيَّدْتَهُ بِالْإِعْرَابِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı