اَلذَّكِرَةُ [ež-žekiret] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) ve
اَلْمُذَكِّرَةُ [el-mužekkiret] ve
اَلْمُتَذَكِّرَةُ [el-mutežekkiret] (ism-i fâʹil bünyeleriyle) Erkeksi hatuna denir ki evzâʹ ve atvârı merdâne olur, niteki ʹaşâ΄ir nisvânları öylecedir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ ذَكِرَةٌ وَمُذَكِّرَةٌ وَمُتَذَكِّرَةٌ أَيْ مُتَشَبِّهَةٌ بِالذُّكُورِ
اَلذُّكْرَةُ [ež-žukret] (žâl’ın zammıyla) Bu dahi âvâze ve şöhret ve nâm maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ ذِكْرٌ وَذُكْرَةٌ أَيْ صِيتٌ Ve
ذُكْرَةٌ [žukret] Balta makûlesi âlâtın ağızlarına yaptıkları pûlâd kıtʹasına denir ki Dimaşḵî çelikten ederler. Ve keskinlik hâletine ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ وَسَيْفٌ ذُو ذُكْرَةٍ أَيْ حِدَّةٍ ve yukâlu: هَوُ أَذْكَرُ مِنْهُ أَيْ أَحَدُّ
اَلذُّكْرَةُ [ež-žukret] (žâl’ın zammıyla ve kâf’ın sükûnuyla) Keskinlik, hiddet maʹnâsına; yukâlu: ذَهَبَتْ ذُكْرَةُ السَّيْفِ وَذُكْرَةُ الرَّجُلِ أَيْ حِدَّتُهُمَا Ve fi’l-hadîsi: أَنَّهُ كَانَ يَطُوفُ فِي لَيْلَةٍ عَلَى نِسَائِهِ وَيَغْتَسِلُ مِنْ كُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ غُسْلًا فَسُئِلَ عَنْ ذَلِكَ فَقَالَ إِنَّهُ أَذْكَرُ” أَيْ أَحَدُّ
اَلذِّكْرَةُ [ež-žikret] (žâl’ın kesriyle ve kâf’ın sükûnuyla) Kezâlik نِسْيَانٌ [nisyân]ın mukâbilidir. Ve
ذِكْرٌ [žikr] Sît ve sadâya ve medh ve senâya dahi derler. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ﴾ (ص، 1) أَيِ الشَّرَفِ تَقُولُ ذَكَرْتُهُ ذِكْرَى مَمْنُوعًا عَنِ الصَّرْفِ Ve
ذِكْرَةٌ [žikret] Gâh olur müzekker maʹnâsına gelir; tekûlu: كَمِ الذِّكْرَةُ مِنْ وَلَدِكَ أَيِ الذُّكُورُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı