اَلشَّعُّ [eş-şaʹʹ] (şîn’in fethi ve ʹayn’ın teşdîdiyle) شَعَاعٌ [şeʹâʹ] gibi dağıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَعَّ الْبَعِيرُ بَوْلَهُ شَعًّا وَشَعَاعًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا فَرَّقَهُ Ve dağılıp perâkende olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَعَّ الْبَوْلُ أَوِ الْقَوْمُ إِذَا تَفَرَّقَ وَانْتَشَرَ Ve nâgehânî bir tâ΄ife üzere şeb-hûn çapmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: شَعَّ الْغَارَةَ عَلَيْهِمْ إِذَا صَبَّهَا Ve
شَعٌّ [şaʹʹ] Saçık ve dağınık nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ شَعٌّ أَيْ مُتَفَرِّقٌ Ve
شَعٌّ [şaʹʹ] İvmek maʹnâsınadır, شَعِيعٌ [şeʹîʹ] gibi, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلشُّعَاعُ [eş-şuʹâʹ] ve
اَلشُّعُّ [eş-şuʹʹ] (şîn’lerin zammıyla) Güneşe nazar ettikte nâzıra doğru iplik gibi tel tel görünen ziyâlarına denir ki pertev taʹbîr olunur, ʹalâ-kavlin münteşir olan ziyâsına denir, ʹalâ-re΄yin tulûʹ eyledikten sonraca mızrak şeklinde tûlânî muhayyel olan ziyâsına denir. Müfredi شُعَاعَةٌ [şuʹâʹat]tır; cemʹi أَشِعَّةٌ [eşiʹʹat]tır ve شُعُعٌ [şuʹuʹ]dur zammeteynle ve شِعَاعٌ [şiʹâʹ]dır şîn’in kesriyle. Ve bu teferruk maʹnâsından münşaʹibdir; tekûlu: أَخَذَ عَيْنِي شُعَاعَ الشَّمْسِ وَشُعَّهَا وَهُوَ الَّذِي تَرَاهُ كَأَنَّهُ الْحِبَالُ مُقْبِلَةً عَلَيْكَ إِذَا نَظَرْتَ إِلَيْهَا أَوِ الَّذِي يَنْتَشِرُ مِنْ ضَوْئِهَا أَوِ الَّذِي تَرَاهُ مُمْتَدًّا كَالرِّمَاحِ بُعَيْدَ الطُّلُوعِ وَمَا أَشْبَهَهُ
اَلشَّعُّ [eş-şaʹʹ] (şîn’in fethi ve ʹayn’ın teşdîdiyle) Deve bevlin dağıtmak; yukâlu: شَعَّ الْبَعِيرُ بَوْلَهُ يَشُعُّهُ إِذَا فَرَّقَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı