eş-şiʹâr ~ اَلشِّعَارُ

Kamus-ı Muhit - الشعار maddesi

اَلشِّعَارُ [eş-şiʹâr] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) At kısmının çuluna ıtlâk olunur. Asl شِعَارٌ [şiʹâr] insânın gömleğine denir. Ve mutlakan bedenine mümâs olan libâsına denir, kıllara mümâs olduğu için, baʹdehu at çulunda ve o makûlede istiʹmâl olundu. Ve cenk ve sefer hengâmlarında birbirini tanıyıp bilmek için beynlerinde taʹyîn eyledikleri ʹalâmete denir ki bu شُعُورٌ [şuʹûr]dandır.

اَلشَّعَارُ [eş-şaʹâr] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Birbirine âmîhte olmuş çatılkı ağaçlığa denir; yukâlu: رَوْضَةٌ كَثِيرَةُ الشَّعَارِ أَيِ الشَّجَرِ الْمُلْتَفِّ Ve toprağı mülâyim ve pâ-zede olan yerde nâbit şol ağaçlara ıtlâk olunur ki memerr-i nâsta vâkiʹ olmakla ebnâ-yı sebîl oraya nüzûl edip kış ise altına girip nevʹan berd ve bârândan korunmakla ve onlardan odun edinmekle ısınırlar ve yaz ise gölgelenirler.

Vankulu Lugatı - الشعار maddesi

اَلشِّعَارُ [eş-şiʹâr] (şîn’in kesriyle) Şol libâstır cesedle onun beyninda âhar libâs olmaya. Ve

شِعَارٌ [şiʹâr] Şol nesneye dahi derler ki kavm onu hâlet-i harbde ʹalâmet kılarlar tâ ki baʹzı baʹzın bile.

اَلشَّعَارُ [eş-şeʹâr] (şîn’in fethiyle) Ağaçtır, şecer maʹnâsına; yukâlu: أَرْضٌ كَثِيرَةُ الشَّعَارِ Ve

اَلْإِشْعَارُ [el-işʹâr] (hemzenin kesri ve şîn’in sükûnuyla) Kurbâna kurbân olduğın bilmek için ʹalâmet komaktır; yukâlu: أُشْعِرَ الْهَدْيُ إِذَا طُعِنَ فِي سَنَامِهِ الْأَيْمَنِ حَتَّى تَسِيلَ مِنْهُ الدَّمُ لِيُعْلَمَ أَنَّهُ هَدْيٌ Yaʹnî hörgücünün sağ cânibin dürterler tâ ki akan kandan onun kurbân olduğun bileler. Ve fi’l-hadîsi: “أُشْعِرَ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ” أَيْ شُجَّ كَأَنَّهُ مَجَازٌ مِنَ الْمَعْنَى الْأَوَّلِ Ve

إِشْعَارٌ [işʹâr] Bir nesneyi bir nesneye yapıştırmağa dahi derler; yukâlu: أَشْعَرَ الرَّجُلُ هَمَّا أَيْ لَزِقَ بِمَكَانِ الشِّعَارِ مِنَ الثِّيَابِ بِالْجَسَدِ Yaʹnî “Gussa ona lâzım kılındı شِعَارٌ [şiʹâr] bedene mülâzım ve mülâsık kılındığı gibi”. Ve

إِشْعَارٌ [işʹâr] Bıçağa pirezvâne kılmağa da derler; yukâlu: أَشْعَرْتُ السِّكِّينَ أَيْ جَعَلْتُ لَهُ شَعِيرَةً Ve bildirmeğe dahi derler; yukâlu: أَشْعَرْتُهُ فَشَعَرَ أَيْ أَدْرَيْتُهُ فَدَرَى Ve شِعَارٌ [şiʹâr] giydirmeğe de derler; yukâlu: أَشْعَرْتُهُ أَيْ أَلْبَسْتُهُ الشِّعَارَ ve yukâlu: أَشْعَرَهُ فُلَانٌ شَرًّا أَيْ غَشِيَهُ بِهِ وَأَشْعَرَ الْحُبُّ مَرَضًا Ve karında olan cenîn kıllanmağa dahi derler; yukâlu: أَشْعَرَ الْجَنِينُ Ve fi’l-hadîsi: “زَكَاةُ الْجَنِينِ زَكَاةُ أُمِّهِ إِذَا أَشْعَرَ”

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı