اَلصَّلاَحُ [eṡ-ṡalâḩ] (فَلاَحٌ [felâḩ] vezninde) ve
اَلصُّلُوحُ [eṡ-ṡulûḩ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلصَّلاَحَةُ [eṡ-ṡalâḩat] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) Bir nesne fâsid ve tebâh olmayıp iyi olmak maʹnâsınadır ki asl Türkîde onat olmak taʹbîr olunur; yukâlu: صَلَحَ الشَّيْءُ وَصَلُحَ صَلاَحًا وَصُلُوحًا وَصَلاَحَةً مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالْخَامِسِ ضِدُّ فَسَدَ Ve Miṡbâḩ’ta bâb-ı evvelden dahi mersûmdur, mü΄ellif dahi zikr eder. Ve
صَلاَحٌ [ṡalâḩ] Bir nesne bir şey΄e yaraşık ve uygun olmak maʹnâsınadır; tekûlu: هَذَا الشَّيْءُ يَصْلُحُ لَكَ صَلاَحًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ أَيْ مِنْ بَابَتِكَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı