اَلطَّلَبُ [eṯ-ṯaleb] (fethateynle) İstemek maʹnâsınadır; yukâlu: طَلَبَهُ طَلَبًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا حَاوَلَ وُجُودَهُ وَأَخَذَهُ Yaʹnî “O nesnenin bulunmasını ve almasını istedi.” Ve meyl ve ragbet eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: طَلَبَ فُلاَنٌ إِلَيَّ أَيْ رَغِبَ Ve ıraklaşmak, tebâʹud maʹnâsınadır; yukâlu: طَلِبَ الرَّجُلُ طَلَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَبَاعَدَ
اَلطِّلْبُ [eṯ-ṯilb] (ṯâ’nın kesriyle) Hâssaten tâlib-i nisvân olan kişiye denir; yukâlu: هُوَ طِلْبُ نِسَاءٍ أَيْ طَالِبُهُنَّ Cemʹi أَطْلاَبٌ [aṯlâb] gelir ve طِلَبَةٌ [ṯilebet] gelir عِنَبَةٌ [ʹinebet] vezninde. Ve
طِلْبٌ [ṯilb] (ṯâ’nın kesriyle) ve
طِلْبَةٌ [ṯilbet] (hâ’yla) Matlûbe ve maʹşûka olan hatuna denir; yukâlu: هِيَ طِلْبُهُ وَطِلْبَتُهُ إِذَا كَانَ يَهْوَاهَا
اَلطَّلَبُ [eṯ-ṯaleb] (fethateynle) Dilemek; yukâlu: طَلَبْتُ الشَّيْءَ طَلَبًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve
طَلَبٌ [ṯaleb] طَالِبٌ [ṯâlib]in cemʹi dahi gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı