eṯ-ṯillîḵ ~ اَلطِّلِّيقُ

Kamus-ı Muhit - الطليق maddesi

اَلْمِطْلاَقُ [el-miṯlâḵ] ve

اَلْمِطْلِيقُ [el-miṯlîḵ] (mîm’lerin kesriyle) ve

اَلطُّلَقَةُ [eṯ-ṯuleḵat] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) ve

اَلطِّلِّيقُ [eṯ-ṯillîḵ] (سِكِّيتٌ [sikkît] vezninde) ʹAvreti çok boşar olan kişiye denir; yukâlu: رَجُلٌ مِطْلاَقٌ وَمِطْلِيقٌ وَطُلَقَةٌ وَطِلِّيقٌ أَيْ كَثِيرُ التَّطْلِيقِ Ve

مِطْلاَقٌ [miṯlâḵ] Yularsız salma yâhûd suya teveccüh eden nâkaya denir.

اَلطَّلْقُ [eṯ-ṯalḵ] (ṯâ’nın harekât-ı selâsı ve lâm’ın sükûnuyla) ve

اَلطَّلِقُ [eṯ-ṯaliḵ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلطَّلِيقُ [eṯ-ṯalîḵ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) طُلُوقَةٌ [ṯulûḵat] ve طَلاَقَةٌ [ṯalâḵat]ten vasflardır ve dâ΄imâ وَجْهٌ [vech] lafzına muzâf olurlar, güler yüzlü, beşâşetli, küşâde-rûy adama denir; yukâlu: هُوَ طَلْقُ الْوَجْهِ مُثَلَّثَةً وَطَلِقُ الْوَجْهِ وَطَلِيقُ الْوَجْهِ أَيْ ضَاحِكُ الْوَجْهِ مُشْرِقَةٌ Ve eli açık civân-merd adama طَلْقُ الْيَدَيْنِ [ṯalḵu’l-yedeyn] ıtlâk olunur ṯâ’nın fethiyle ve zammeteynle; yukâlu: رَجُلٌ طَلْقُ الْيَدَيْنِ وَطُلُقُهُمَا أَيْ سَمْحُ الْيَدَيْنِ Ve lisânı cârî ve âb-ı revân gibi mütekellim ve fasîh adama طَلْقُ اللِّسَانِ [ṯalḵu’l-lisân] ıtlâk olunur ṯâ’nın fethi ve kesriyle ve طَلِيقُ اللِّسَانِ [ṯalîḵu’l-lisân] dahi denir. Ve لِسَانٌ [lisân]a dahi sıfat olur; yukâlu: رَجُلٌ طَلْقُ اللِّسَانِ وَطَلِيقُهُ أَيْ ذَلِيقُ اللِّسَانِ ve yukâlu: لِسَانٌ طَلْقٌ أَيْ ذَلْقٌ وَلِسَانٌ طَلِيقٌ أَيْ ذَلِيقٌ وَطُلُقٌ بِضَمَّتَيْنِ أَيْ ذُلُقٌ وَطُلَقٌ كَصُرَدٍ وَطَلِقٌ كَكَتِفٍ أَيْ ذُو حِدَّةٍ Ve üç ayağı sekil olup meselâ sağ eli sekil olmayan ata طَلْقُ الْيَدِ الْيُمْنَى [ṯalḵu’l-yedi’l-yumnâ] derler ṯâ’nın fethiyle; yukâlu: فَرَسٌ طَلْقُ الْيَدِ الْيُمْنَى أَيْ مُطْلَقُهَا لاَ تَحْجِيلَ فِيهَا Ve kâle fi’l-Esâs: فَرَسٌ مُحَجَّلُ ثَلاَثٍ مُطْلَقُ يَدٍ أَوْ رِجْلٍ وَيُقَالُ مُحَجَّلُ الْأَيَامِنِ مُطْلَقُ الْأَيَاسِرِ Ve

طَلْقٌ [ṯalḵ] (ṯâ’nın fethiyle) Âhûya denir, ظَبْيٌ [żaby] maʹnâsına; cemʹiأَطْلاَقٌ [aṯlâḵ] gelir. Ve kelb-i şikârîye denir ki tazı taʹbîr olunur; ve minhu yukâlu: أَرْسَلَ الطَّلْقَ إِلَى الْأَطْلَاقِ أَيْ كَلْبَ الصَّيْدِ إِلَى الظِّبَاءِ Ve bağlı olmayıp ayağı boş olan nâkaya denir. Şârihin beyânına göre nâkaya mahsûs değildir. Ve

طَلْقٌ [ṯalḵ] Ne ıssı ve ne soğuk olan muʹtedil gündüze ve geceye vasf olur; yukâlu: يَوْمٌ طَلْقٌ وَلَيْلَةٌ طَلْقٌ وَطَلْقَةٌ أَيْ لاَ حَرٌّ وَلاَ قَرٌّ Ve

طَلْقٌ [Ṯalḵ] Aʹlâm-ı nâstandır: Ṯalḵ b. ʹAlî b. Ṯalḵ ve Ṯalḵ b. Ḣuşşâf ve Ṯalḵ b. Yezîd ashâbdandır. Ve

طَلْقٌ [ṯalḵ] Masdar olur, hatunu buru tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: طُلِقَتِ الْمَرْأَةُ فِي الْمَخَاضِ طَلْقًا عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ إِذَا أَصَابَهَا وَجَعُ الْوِلاَدَةِ Ve bir adam elini hayr ve ihsâna açmak yaʹnî birr ve ihsân eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: “طَلَقَ فُلاَنٌ يَدَهُ بِخَيْرٍ طَلْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا فَتَحَهَا بِهِ Ve bir nesne vermek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَلَقَهُ الشَّيْءَ إِذَا أَعْطَاهُ إِيَّاهُ Ve ıraklaşmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَلِقَ الرَّجُلُ طَلَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَبَاعَدَ Ve

طَلْقٌ [ṯalḵ] Ayağı bağlı olmayıp boş olan adama ıtlâk olunur; ṯâ’nın zammıyla da lügattır; yukâlu: حُبِسَ فِي السِّجْنِ طَلْقًا أَيْ بِلاَ قَيْدٍ وَلاَ وِثَاقٍ Ve at kısmının bir baş seğirtmesine denir; ve minhu yukâlu: عَدَا الْفَرَسُ طَلْقًا أَوْ طَلْقَيْنِ أَيْ شَوْطًا أَوْ شَوْطَيْنِ

Vankulu Lugatı - الطليق maddesi

اَلطَّلِيقُ [eṯ-ṯalîḵ] (ṯâ’nın fethi ve lâm’ın kesri ve meddiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: رَجُلٌ طَلِيقُ اللِّسَانِ وَذَلِيقُ اللِّسَانِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı