اَلطَّلْيُ [eṯ-ṯaly] (ṯâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bir şey΄e bir nesneyi sıvayıp sürmek maʹnâsınadır; yukâlu: طَلَى الْبَعِيرَ الْهِنَاءَ يَطْلِيهِ وَبِهِ طَلْيًا إِذَا لَطَخَهُ بِهِ Ve kuzu makûlesinin ayağını bağlamak maʹnâsınadır ki kökenlemek taʹbîr olunur; tekûlu: طَلِيتُ الطَّلْيَ إِذَا رَبَطْتَهُ وَحَبَسْتَهُ
اَلطَّلِيُّ [eṯ-ṯaliyy] (غَنِيٌّ [ġaniyy] vezninde) Küçük kuzuya ve oğlağa denir, cemʹi طُلْيَانٌ [ṯulyân] gelir ṯâ’nın zammıyla.
اَلطَّلْيُ [eṯ-ṯaly] (ṯâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bir nesneye devâ sürmek; tekûlu: طَلَيْتُهُ بِالدُّهْنِ وَغَيْرِهِ طَلْيًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي
اَلطَّلِيُّ [eṯ-ṯaliyy] (ṯâ’nın fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Evlâd-ı ganemin hurdesi.Ve mezbûra طَلِيٌّ [ṯaliyy] dediler ayağı bir niçe gün kazığa iple bağlandığı için, zîrâ طَلْوٌ [ṯalv] habs maʹnâsınadır, ʹalâ-mâ se-yecî΄u. Ve
طَلِيٌّ [ṯaliyy] Bağlanmış maʹnâsına da gelir; tekûlu: طَلَيْتُ فَهُوَ طَلِيٌّ Ve
طَلِيٌّ [ṯaliyy] Dişte olan kîre dahiderler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı