el-ḵaṡaf ~ اَلْقَصَفُ

Kamus-ı Muhit - القصف maddesi

اَلْقَصَفُ [el-ḵaṡaf] (fethateynle) Bir nesne gevşek ve süst ve zaʹîf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصِفَ الْعُودُ قَصَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ خَوَّارًا Ve nebât pek boylanmakla uzunluğundan eğilip bükülmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَصِفَ النَّبْتُ إِذَا طَالَ حَتَّى انْحَنَى مِنْ طُولِهِ Ve mızrak arkuru yarılmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصِفَ الرُّمْحُ إِذَا انْشَقَّ عَرْضًا Ve dişin yarısı kırılmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصِفَ نَابُهُ إِذَا انْكَسَرَ نِصْفُهُ Ve ağaç makûlesi nesne ayrılmamak vech üzere kırılmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصِفَتِ الْقَنَاةُ إِذَا انْكَسَرَتْ وَلَمْ تَبِنْ

اَلْقَصِفُ [el-ḵaṡif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Gevşek ve süst ve zaʹîf nesneye denir; yukâlu: عُودٌ قَصِفٌ أَيْ خَوَّارٌ Ve nısfından iki pâre olmuş nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ قَصِيفٌ وَقَصِفٌ وَهُوَ مَا انْقَصَفَ نِصْفَيْنِ Ve celâdetten ve şehâmetten çabuk gevşeyip fâtir olan adama denir; yukâlu: هُوَ قَصِفٌ أَيْ سَرِيعُ الْإِنْكِسَارِ عَنِ النَّجْدَةِ Ve acıktığı gibi hemân sölpüklenip feri gidip bî-tâb olan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ قَصِفُ الْبَطْنِ إِذَا جَاعَ اسْتَرْخَى وَفَتَرَ وَلَمْ يَحْتَمِلِ الْجُوعَ

اَلْقَصْفُ [el-ḵaṡf] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Kırmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَصَفَهُ قَصْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَسَرَهُ Ve nâs sıkışıp izdihâmdan birbirini kakıştırmak maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki birbirini kırıp ufatırlar; ve minhu’l-hadîsu: “أَنَا وَالنَّبِيُّونَ فُرَّاطُ الْقَاصِفِينِ” بِضَمِّ الْفَاءِ وَتَشْدِيدِ الرَّاءِ وَهُمُ الْمُزْدَحِمُونَ كَأَنَّ بَعْضَهُمْ يَقْصِفُ بَعْضًا أَيْ يَدْفَعُ شَدِيدًا لِفَرْطِ الزِّحَامِ كَأَنَّهُ يَكْسِرُ بِدَارًا إِلَى الْجَنَّةِ أَيْ نَحْنُ مُتَقَدِّمُونَ فِي الشَّفَاعَةِ لِقَوْمٍ كَثِيرِينَ مُتَدَافِعِينَ Ve فُرَّاطٌ [furrâṯ] ve رُمَّانٌ [rummân] vezninde bir kavmden mukaddem bir yere varıp mühimmâta temşît verenlere denir. Ve قَصْفٌ [ḵaṡf] ki lehv ve leʹibde yaʹnî çığıltı ile raks eylemek maʹnâsında müstaʹmeldir, müvelleddir. Kâle fi’l-Esâs: اَلْقَصْفُ اَلرَّقْصُ مَعَ الْجَلَبَةِ وَرَأَيْتُهُمْ يَقْصِفُونَ وَيَلْعَبُونَ

Vankulu Lugatı - القصف maddesi

اَلْقَصَفُ [el-ḵaṡaf] (fethateynle) Zaʹîf olmak; yukâlu: قَصِفَ الْعُودُ يَقْصَفُ قَصَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

قَصَفٌ [ḵaṡaf] Deve âvâzına dahi derler, هَدِيرُ بَعِيرٍ maʹnâsına.

اَلْقَصِفُ [el-ḵaṡif] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın kesriyle) Zaʹîf olan nesne; yukâlu: عُودٌ قَصِفٌ وَرَجُلٌ قَصِفٌ أَيْ خَوَّارٌ Ve خَوَّارٌ [ḣavvâr] ḣâ-i muʹcemenin fethi ve vâv’ın teşdîdiyle zaʹîf maʹnâsınadır. Ve

قَصِفٌ [ḵaṡif] Şecâʹatten tîz münkesir olan kimseye dahi derler.

اَلْقَصْفُ [el-ḵaṡf] (ḵâf’ın fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Ufatmak, kesr maʹnâsına; yukâlu: قَصَفَتِ الرِّيحُ السَّفِينَةَ Ve

قَصْفٌ [ḵaṡf] Lehv ve laʹibe dahi derler. Baʹzılar bunu kelâm-ı müvelleddir dedi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı