اَلْقَفَارُ [el-ḵafâr] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Şol kavuta denir ki ona âher nesne katılmamış ola; yukâlu: سَوِيقٌ قَفَارٌ أَيْ غَيْرُ مَلْتُوتٍ يَعْني بِالْأُدْمِ Ve katıksız ekmeye denir, niteki قَفَرٌ [ḵafer] dahi denir; yukâlu: خُبْزٌ قَفَرٌ وَقَفَارٌ أَيْ غَيْرُ مَأْدُومٍ Ve
قَفَارٌ [Ḵafâr] Ḣâlid b. ʹÂmir nâm kimsenin lakabıdır. Bir velîme tertîbe edip hemân nâsı nân ve leben ile savup koyun ve keçi ve deve kısmı zebh eylememekle قَفَارٌ [ḵafâr] ile telkîb eylediler.
اَلْقَفَارُ [el-ḵafâr] (ḵâf’ın fethiyle) Katıksız ekmeğe derler; yukâlu: أَكَلَ خُبْزَهُ قَفَارًا
اَلْقِفَارُ [el-ḵifâr] (ḵâf’ın kesriyle) Cemʹi; yukâlu: أَرْضٌ قَفْرٌ وَمَفَازَةٌ قَفْرٌ أَيْضًا Ve
قَفْرٌ [ḵâfr] Bir kimsenin ardınca gitmeğe dahi derler; yukâlu: قَفَرْتُ أَثَرَهُ أَقْفُرُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَفَوْتَهُ Ve
قَفْرٌ [ḵafr] Yeme ve içme olmamağa dahi derler; yukâlu: نَزَلْنَا بِبَنِي فُلَانٍ فَبِتْنَا الْقَفْرَ أَيْ لَمْ يَقْرُونَا Ve قِرَى [ḵirâ] konukluğa derler. Ve
قَفْرٌ [ḵafr] ʹAvret etten aşağa olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: قَفِرَتِ الْمَرْأَةُ تَقْفَرُ قَفْرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı