اَلْقَفِيلُ [el-ḵafîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) قَافِلٌ [ḵâfil] gibi kuru deriye denir ve bu bâb-ı râbiʹden ve mübâlagayı mutazammındır; yukâlu: جِلْدٌ قَفِيلٌ أَيْ بَيِّنُ الْقَفَلِ وَالْيُبُوسَةِ Ve kurumuş ağaca denir. Ve kamçıya denir. Ve celeb-keş adama denir ki bir mahalden satılık deve sürüp getirenlerdir; yukâlu: هُوَ قَفِيلٌ أَيْ جَلَّابٌ Ve iki dağ aralığında olan kısık yola denir ki gûyâ ki مُقْفَلٌ [muḵfel]-i dervâze gibi olmakla ondan koşup gitmek mümkin olmaya; ıstılâhımızda derbend taʹbîr olunur; tekûlu: أَخَذْنَا قَفِيلًا وَهُوَ الشِّعْبُ الضَّيِّقُ كَأَنَّهُ دَرْبٌ مُقْفَلٌ لَا يُمْكِنُ فِيهِ الْعَدْوُ Ve bir mevziʹin ve bir nebâtın ismleridir.
اَلْقَفِيلُ [el-ḵâfîl] (ḵâf’ın fethi ve fâ’nın kesri ve meddiyle) Kezâlik kurumuş ağaç.Ve
قَفِيلٌ [ḵafîl] Bir cins otun ismidir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı