اَلْمَلَلُ [el-melel] (fethateynle) ve
اَلْمَلَّةُ [el-mellet] (غَلَّةٌ [ġallet] vezninde) ve
اَلْمَلَالَةُ [el-melâlet] ve
اَلْمَلَالُ [el-melâl] (mîm’lerin fethiyle) Usanmak maʹnâsınadır; tekûlu: مَلِلْتُهُ وَمَلِلْتُ مِنْهُ مَلَلًا وَمَلَّةً وَمَلَالَةً وَمَلَالًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَئِمْتَهُ
اَلْمَلُولُ [el-melûl] ve
اَلْمَلُولَةُ [el-melûlet] (صَبُورٌ [ṡabûr] ve صَبُورَةٌ [ṡabûret] vezninde) ve
اَلْمَالُولَةُ [el-mâlûlet] (فَاعُولَةٌ [fâʹûlet] vezninde) ve
اَلْمَلَّالَةُ [el-mellâlet] (شَدَّادَةٌ [şeddâdet] vezninde) Vasflardır, melâletli usanık adama denir; mü΄ennesinde dahi مَلُولٌ [melûl] ve مَلُولَةٌ [melûlet] denir; yukâlu: هُوَ مَلُولٌ وَمَلُولَةٌ وَمَالُولَةٌ وَمَلَالَةٌ وَذُو مَلَّةٍ وَهِيَ مَلُولٌ وَمَلُولَةٌ Şârih der ki evvelki مَلُولَةٌ [melûlet]te tâ΄ mübâlaga içindir. Ve مَالُولَةٌ [mâlûlet] تَامُورَةٌ [tâmûret] vezninde mübâlagadır. Ve ذُو مَلَّةٍ [žû mellet] bunların fâʹil maʹnâsına olduklarına işârettir.
اَلْمَلَالَةُ [el-melâlet] (mîm’in fethiyle) Bi-maʹnâhâ eyzan; yukâlu: مَلِلْتُ الشَّيْءَ أَمَلُّهُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَمَلِلْتُ مِنْهُ أَيْضًا مَلَلًا وَمَلَّةً وَمَلَالَةً إِذَا سَئِمْتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı