en-nuṡar ~ اَلنُّصَرُ

Kamus-ı Muhit - النصر maddesi

اَلنَّاصِرُ [en-nâṡir] ve

اَلنُّصَرُ [en-nuṡar] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Muʹîn ve meded-kâra denir. نَاصِرٌ [nâṡir]in cemʹi نُصَّارٌ [nuṡṡâr]dır, زَائِرٌ [zâ΄ir] ve زُوَّارٌ [zuvvâr] gibi ve أَنْصَارٌ [enṡâr]dır ve نَصْرٌ [naṡr] gelir, صَحْبٌ [ṡaḩb] ve صَاحِبٌ [ṡâḩib] gibi. Ve

نَاصِرٌ [nâṡir] Dereye su akacak mecrâya ıtlâk olunur ki ism olmuştur. Cemʹi نَوَاصِرُ [nevâṡir]dir. Ve نَاصِرٌ [nâṡir] تَلْعَةٌ [telʹat]tan aʹzam ve bir mîl ona karîb mikdârca olur. Ve şol şuʹbeye denir ki baʹîd yerlerden yar gibi gelip dereye müntehî olur, gûyâ ki suyuyla derenin seylâbına nasr ve imdâd eder.

اَلنَّصْرُ [en-naṡr] (حَصْرٌ [ḩaṡr] vezninde) ve

اَلنُّصُورُ [en-nuṡûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Yardım eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَصَرَ الْمَظْلُومَ نَصْرًا وَنُصُورًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَعَانَهُ Ve yağmur ʹumûm üzere yeri suvarmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَصَرَ الْغَيْثُ الْأَرْضَ إِذَا عَمَّهَا بِالْجَوْدِ Ve bir adamı bir nesneden kurtarmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَصَرَهُ مِنْهُ إِذَا نَجَاهُ وَخَلَّصَهُ Ve

نَصْرٌ [naṡr] Vasf olur. Müfred ve cemʹi berâber olur, عَدْلٌ [ʹadl] gibi; yukâlu: رَجُلٌ نَصْرٌ وَقَوْمٌ نَصْرٌ أَيْ نَاصِرٌ وَنَاصِرُونَ Ve Naṡr b. Ḵuʹayn bir kabîle pederidir. Cevherî’nin Ru΄be nâm şâʹire nisbetle istişhâd mevkiʹinde inşâd eylediği işbu ḣلَقَائِلٌ يَا نَصْرُ نَصْرًا نَصْرًاḢ mısrâʹı galattır ve bu Cevherî’nin hod-be-hod inşâdı değildir, belki Sîbeveyhi vetîre-i mezbûre üzere inşâd eylemekle kendisine sâbıktır. Ve rivâyet-i sahîha: ḣيَا نَضْرُ نَضْرًا نَضْرًاḢ olmaktır, ḋâd-ı muʹceme ile. Ve Naḋr-ı mezbûr Umeviyye tarafından Ḣorâsân vâlîsi olan Naṡr b. Seyyâr nâm nâ-bekârın derbânı idi. Mütercim der ki Şevâhidu Baġdâdiyye ve Şevâhîdu Muġni’l-Lebîb’de mısrâʹ-ı mezbûrun iʹrâbına dâ΄ir akvâl-i şettâ olmakla hâhiş-ger olanlar onlara mürâcaʹat edeler.

Vankulu Lugatı - النصر maddesi

اَلنَّصْرُ [en-naṡr] (nûn’un fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Yardım etmek; yukâlu: نَصَرَهُ عَلَى عَدُوِّهِ يَنْصُرُهُ نَصْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

نَصْرٌ [naṡr] نَاصِرٌ [nâṡir]in dahi cemʹi gelir; صَاحِبٌ [ṡâḩib]le صَحْبٌ [ṡaḩb] gibi. Ve

نَصْرٌ [naṡr] Gâh olur yağmur yağmak maʹnâsından ʹibâret olur; yukâlu: نَصَرَ الْغَيْثُ الْأَرْضَ إِذَا غَاثَهَا Yaʹnî yağmur kaçan yeri suvarsa. Ve

نَصْرٌ [Naṡr] Bir kabîlenin babası adıdır, Benî Esed’den ki o Naṡr b. Kuʹayn’dır ḵâf’ın zammıyla. Ve

نَصْرٌ [naṡr] ʹAtâya dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı