اَلْهَيْضُ [el-heyḋ] (فَيْضٌ [feyḋ] vezninde) Sınık kemiği sarılıp onulduktan sonra tekrâr kırmak maʹnâsınadır; yukâlu. هَاضَ الْعَظْمَ يَهِيضُهُ هَيْضًا إِذَا كَسَرَهُ بَعْدَ الْجُبُورِ Ve kuş çımkırmak maʹnâsınadır; yukâlu: هَاضَ الطَّائِرُ إِذَا سَلَحَ
اَلْهَيْضُ [el-heyḋ] (hâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Kemiği sarıldıktan sonra ufatmak; yukâlu: هَاضَ الْعَظْمَ يَهِيضُهُ هَيْضًا إِذَا كَسَرَهُ بَعْدَ الْجُبُورِ Ve her ağrı ki bir ağrı üzerine ola, ona هَيْضٌ [heyḋ] derler. Ve
هَيْضٌ [heyḋ] Bir kimseyi tekrâr hasta kılmağa dahi derler; yukâlu: هَاضَنِي الشَّيْءُ إِذَا رَدَّكَ فِي مَرَضِكَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı