el-belelet ~ اَلْبَلَلَةُ

Kamus-ı Muhit - البللة maddesi

اَلْبُلَّةُ [el-bullet] (bâ’nın zammı ve fethiyle) ve

اَلْبُلُولَةُ [el-bulûlet] ve

اَلْبُلُولُ [el-bulûl] ve

اَلْبُلَالَةُ [el-bulâlet] (bâ’ların zammıyla) ve

اَلْبَلَلَةُ [el-belelet] (fetehâtla) ve

اَلْبَلَلَاتُ [el-belelât] (حَرَكَاتٌ [ḩarekât] vezninde) ve

اَلْبَلَالَةُ [el-belâlet] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde) ve

اَلْبُلَلَاتُ [el-bulelât] (bâ’nın zammıyla) Yaşlığa denir; ve minhu yukâlu: طَوَيْتُهُ عَلَى بُلَّتِهِ وَبُلُولَتِهِ وَبُلُولِهِ وَبُلَالَتِهِ وَبَلَلَتِهِ وَبَلَلَاتِهِ وَبَلَالَتِهِ وَبُلَلَاتِهِ أَيِ احْتَمَلْتُهُ عَلَى مَا فِيهِ مِنَ الْعَيْبِ أَوْ دَارَيْتُهُ وَفِيهِ بَقِيَّةُ مِنَ الْوُدِّ Bu kelâm yaşlık maʹnâsından yâhûd bakiyye maʹnâsındandır yâhûd ʹayb ve nakîsa maʹnâsındandır ki hakîkatleri yaşlık maʹnâsıdır, pes murâd ben onun ʹayb ve isâ΄etini tegâfül ve tecâhül-gûne ketm ve ihfâ ederek evzâʹına mütehammil oldum, yaʹnî zâhiren hukûk ve muhabbetine halel vermedim demektir yâhûd henüz derûnunda bana muhabbet bakiyyesi olmakla cefâsından igmâzla yine müdârâ ve müvâsât eyledim demektir. Bunun aslı tulumu yaş iken büktükte deri mütekessir olmayıp kuruduktan sonra büktükte elbette endâmına kesr ve halel ʹârız olur olmakla إِطْوِ السِّقَاءَ عَلَى بَلِّهِ وَبَلَلِهِ dedikleri kelâmdandır, ke-mâ yukâlu: طَوَيْتُ السِّقَاءَ عَلَى بُلُلَتِهِ بِضَمِّ الْبَاءِ وَاللَّامِ وَبِفَتْحِهَا أَيْ طَوَيْتُهُ وَهُوَ نَدٍ Ve

بَلَلٌ [belel] (fethateynle) Fevz ve zafer bulmak maʹnâsınadır; tekûlu: بَلِلْتُ بِهِ بَلَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا ظَفِرْتَ بِهِ Ve bir muhannes dil-sûza giriftâr olmak maʹnâsınadır; tekûlu: بَلِلْتُ بِهِ أَيْ صَلِيتُ وَشَقِيتُ بِالْقَافِ Ve bir adamın sohbetine mülâzım olmak maʹnâsınadır; tekûlu: بَلِلْتُ فُلَانًا إِذَا لَزِمْتَهُ Ve

بَلَلٌ [belel] ve

بَلَالَةٌ [belâlet] ve

بُلُولٌ [bulûl] Bir nesneye şîfte ve mübtelâ olmak maʹnâsınadır; tekûlu: بَلِلْتُ بِهِ بَلَلًا وَبَلَالَةً وَبُلُولًا إِذَا مُنِيتَ بِهِ وَعُلِّقْتَهُ كَمَا تَقُولُ بَلَلْتُ بِهِ بِالْفَتْحِ أَبَلُّ بُلُولًا Ve bir nesneyi bilmek ve âşinâ olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu yukâlu: مَا بَلِلْتُ بِهِ بِالْكَسْرِ بَلَلًا أَيْ مَا أَصَبْتُهُ وَلَا عَلِمْتُهُ Ve bir kimse أَبَلُّ [ebell] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَلَّ الرَّجُلُ بَلَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ أَبَلَّ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve revnak ve tecemmül ve âb u tâb maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَا أَحْسَنَ بَلَلَهُ أَيْ تَجَمُّلَهُ

اَلْبُلَلَةُ [el-bulelet] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) Ziyy ve hey΄et ve kıyâfet maʹnâsınadır.

اَلْبُلُلَةُ [el-bululet] ve

اَلْبُلُولَةُ [el-bulûlet] (zammeteynle) Hâl ve şân maʹnâsınadır; tekûlu: كَيْفَ بُلُلَتُكَ وَبُلُولَتُكَ أَيْ حَالُكَ

Vankulu Lugatı - البللة maddesi

اَلْبُلَّةُ [el-bullet] (bâ’nın zammı ve lâm’ın teşdîdiyle) ve

اَلْبُلَالَةُ [el-bulâlet] (bâ’nın zammı ile) ve

اَلْبُلُولُ [el-bulûl] (zammeteynle ve meddiyle) ve

اَلْبُلُلَةُ [el-bululet] (zammeteynle bilâ-medd) ve

اَلْبُلَلَةُ [el-bulelet] (bâ’nın zammı ve lâm’ın fethiyle) Bunların cümlesi ʹayb ve isâ΄et maʹnâsına gelir; tekûlu: طَوَيْتُ فُلَانًا عَلَى بُلَّتِهِ وَبُلَالَتِهِ وَبُلُولِهِ وَبُلُلَتِهِ وَبُلَلَتِهِ إِذَا احْتَمَلْتَهُ عَلَى مَا فِيهِ مِنَ الْإِسَاءَةِ وَالْعَيْبِ وَدَارَيْتَهُ وَفِيهِ بَقِيَّةٌ مِنَ الْوُدِّ Ve

بُلُلَةٌ [bululet] (zammeteynle) Kırbanın nem-nâklığına dahi derler; tekûlu: طَوَيْتُ السِّقَاءَ عَلَى بُلُلَتِهِ إِذَا طَوَيْتَهُ وَهُوَ نَدٍ Yaʹnî “Kırbayı kucakladım hâlâ ki nem-nâk idi.”

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı