el-beleh ~ اَلْبَلَهُ

Kamus-ı Muhit - البله maddesi

اَلْبَلَهُ [el-beleh] (fethateynle) ve

اَلْبَلَاهَةُ [el-belâhet] (سَفَاهَةٌ [sefâhet] vezninde) Mutlakan gâfil, ʹalâ-kavlin şerr ve şûr cihetinden gâfil olan yâhûd hayr ve şerri ve nîk ve bedi temyîze kudreti olmayan ahmak adama denir ki Türkîde bön ve oğuz ve sâde-dil ve Fârisîde kâlîve denir; yukâlu: بَلِهَ الرَّجُلُ بَلَهًا وَبَلَاهَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ فَهُوَ أَبْلَهُ أَيْ غَافِلٌ أَوْ عَنِ الشَّرِّ أَوْ أَحْمَقُ لَا تَمْيِيزَ لَهُ Ve minhu tekûlu’l-ʹArab: عَيْشٌ أَبْلَهُ وَشَبَابٌ أَبْلَهُ أَيْ نَاعِمٌ كَأَنَّ صَاحِبَهُ غَافِلٌ عَنِ الطَّوَارِقِ Yaʹnî “Havâdis ve ekdârdan bî-dagdaga ve sâlim ʹayş ve şebâbdır, sâhibi aslâ o semte imâle-i zihn eylemez.” Ve yukâlu: أَبْلَهُ مَيِّتُ الدَّاءِ أَيْ مَنْ شَرُّهُ مَيِّتٌ Yaʹnî “Hayra mecbûl olup aslâ şerr ve şûr ve mazarrat semti hâtırına hutûr eylemez.” Kezâlik meddâk-ı umûr-ı dünyeviyyeye kalîlü’l-fıtna olup ahlâk ve şemâ΄ili hûb ve pesendîde olan kimse hakkında îrâd olunur. Ve selâmet-i sadrı gâlib adama dahi ıtlâk olunur ki ne söyleseler tasdîk edip ve herkese hüsn-i zann üzere olup safha-i derûnu nakş-ı hudʹa vü telvînâttan sîm-i sâfî gibi sâde ve sâlim olan hakkında dahi îrâd olunur; kâle’ş-şârih ve bihi fussire’l-hadîsu: “أَكْثَرُ أَهْلِ الْجَنَّةِ الْبُلْهُ”

Vankulu Lugatı - البله maddesi

اَلْبَلَهُ [el-beleh] (fethateynle) Kalb sâlim olmak.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı