اَلْعِدَادُ [el-ʹidâd] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Bu dahi kırn ve hemtâ maʹnâsınadır. Ve vergiye ıtlâk olunur, bahşîş maʹnâsına. Ve cünûn emâresine ve âşüftelik ʹalâmetine denir ki nâs ona hayâl taʹbîr ederler; yukâlu: بِهِ عِدَادٌ أَيْ مَسٌّ مِنَ الْجُنُونِ Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Mufâʹaleden masdar olur, مُنَاهَدَةٌ [munâhedet] maʹnâsına ki parmakla hisâb eylemektir. Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Mevt vaktine ıtlâk olunur ki enfâs-ı maʹdûdenin inkızâsı zamânıdır. Ve عِدَادُ الْقَوْسِ [ʹidâdu’l-ḵavs] yay kirişinin tıngırtısına denir. Ve yılan soktuğu yerin senesi tamâmında tekrâr vecaʹı ʹavdet eylemek hâletine denir ki mübtelâsı o günü sayıp gelir.
اَلْعِدَادُ [el-ʹidâd] (ʹayn’ın kesriyle) Yılan soktuğu yerin yılı tamâm oldukta acısı depreşmek; yukâlu: عَادَّتْهُ اللَّسْعَةُ إِذَا أَتَتْهُ لِعِدَادٍ Ve fi’l-hadîsi: “مَا زَالَتْ أُكْلَةُ خَيْبَرَ تُعَادُّنِي فَهَذَا أَوَانُ قَطَعَتْ أَبْهَرِي” Ve أَبْهَرُ [ebher] hemzenin fethiyle şol damardır ki o munkatıʹ oldukta sâhibi vefât eder. Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Kamer Süreyyâ’ya nâzil olduğu vakte dahi derler; yukâlu: لَقِيتُ فُلَانًا عِدَادَ الثُّرَيَّا أَيْ مَرَّةً فِي الشَّهْرِ وَذَلِكَ أَنَّ الْقَمَرَ يَنْزِلُ الثُّرَيَّا فِي كُلِّ شَهْرٍ مَرَّةً Ve
يَوْمُ الْعِدَادِ [yevmu’l-ʹidâd] ʹAtâ gününe derler. Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Cünûn ʹalâmetine dahi derler. Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Sayı maʹnâsına da gelir; yukâlu: فِي عِدَادِ أَهْلِ الْخَيْرِ أَيْ يُعَدُّ مَعَهُمْ Ve
عِدَادُ الْقَوْسِ [ʹidâdu’l-ḵavs] Yayın kirişi âvâzıdır. Ve
عِدَادٌ [ʹidâd] Dîvâna dahi derler; yukâlu: فُلَانٌ عِدَادُهُ فِي بَنِي فُلَانٍ إِذَا كَانَ دِيوَانُهُ مَعَهُمْ أَيْ يُعَدُّ مِنْهُمْ فِي الدِّيوَانِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı