اَلْعَرَنُ [el-ʹaren] (fethateynle) ve
اَلْعُرْنَةُ [el-ʹurnet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) ve
اَلْعِرَانُ [el-ʹirân] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Bıçılgan dedikleri ʹillete denir ki dâbbe kısmının ayaklarının enselerinde zuhûr eylemekle tüyleri gidip çatlaklar ve yaralar peydâ olur, ʹalâ-kavlin şol nasırdır ki at kısmının bilekçelerinde hâdis olur. Bu at kısmının inciğinde olan mühre olacaktır; yukâlu: فِي رِجْلِ الْفَرَسِ عَرَنٌ وَعُرْنَةٌ وَعِرَانٌ وَهُوَ دَاءٌ يَأْخُذُ فِي آخِرِ رِجْلِ الدَّابَّةِ يُذْهِبُ الشَّعْرَ وَيُشَقِّقُ فِي أَيْدِيهَا وَأَرْجُلِهَا أَوْ جُسُوَّةٌ تَحْدُثُ فِي رُسْغِ رِجْلِهِ
اَلْعِرَانُ [el-ʹirân] (ʹayn’ın kesriyle) Şol ağaçtır ki besrek devenin burnuna geçirirler. Ve
عِرَانُ الْبَكْرَةِ [ʹirânu’l-bekret] Şol ağaçtır ki bekrenin iki başında olan delikli demirler ona bağlanır. Ve
عِرَانٌ [ʹirân] Mismâra dahi derler.Ve buʹd-i dâra dahi derler, alâ-mâ se-yecî΄u.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı