el-ʹurvet ~ اَلْعُرْوَةُ

Kamus-ı Muhit - العروة maddesi

اَلْعُرْوَةُ [el-ʹurvet] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Kova ve bardak makûlesinin kulpuna denir; tekûlu: إِسْتَمْسَكَ بِعُرْوَةِ الدَّلْوِ أَوِ الْكُوزِ أَيْ مَقْبِضِهَا Ve

عُرْوَةُ الثَّوْبِ [ʹurvetu’šamp;-šamp;evb] Libâsın iliğine denir ki düğme geçirilir. Ve

عُرْوَةُ الْفَرْجِ [ʹurvetu’l-ferc] Nisvânın fercinin taşra yüzünden iki taraflı şol incerek uzunca etlerin her birine denir ki cenâh gibi iki cânibde sakbeden aşağıya doğru uzanmış olur, zâhiren emzikli ibriğin kulpları mesâbesindedir. Ve

عُرْوَةٌ [ʹurvet] Mugaylân gibi iri meşelik ağacı bölüğüne, kezâlik şûr otluk bölüğüne denir ki kurak yıllarda raʹy olunur, mevâşînin عُلْقَةٌ [ʹulḵat]ıdır. Ve

عُرْوَةٌ [ʹurvet] Arslana denir. Ve şol çatılkı ve orman ağaçlığa denir ki içinde develer kışlayıp ve ondan ekl ve taʹayyüş edeler. Ve şitâ΄ eyyâmında yaprakları hazân olmayan her dem tâze ağaca denir; yukâlu: فِي أَرْضِ كَذَا عُرْوَةٌ أَيْ شَجَرٌ لَا يَسْقُطُ وَرَقُهُ فِي الشِّتَاءِ Şârihin beyânına göre bununla sabûr kimseden kinâye ederler. Ve

عُرْوَةٌ [ʹurvet] Nefîs ve fâhir mâla ıtlâk olunur, feres-i kerîm gibi; yukâlu: لِفُلَانٍ عُرْوَةٌ مِنَ الْمَالِ أَيْ النَّفِيسِ Ve şehrin yörelerine ve havâlîsine denir; tekûlu: رَعَيْنَا عُرْوَةَ الْبَلَدِ أَيْ حَوَالَيْهِ

Vankulu Lugatı - العروة maddesi

اَلْعُرْوَةُ [ʹel-ʹurvet] (ʹayn’ın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Gömleğin iliği ki ona düğme geçirirler. Ve bardak kulpuna dahi derler ki maʹrûftur. Ve

عُرْوَةٌ [ʹurvet] Şol ağaca dahi derler ki yerde ber-karâr olup zâ΄il olmaya. Ve gâh olur pâydâr olan cemâʹati zikr olunan eşcâra teşbîh ederler. Ve

عُرْوَةٌ [ʹurvet] Arslana dahi derler. Ve bu sebebdendir ki ricâlden baʹzına عُرْوَةُ [ʹurvet] tesmiye olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı