er-ʹurḋat ~ اَلْعُرْضَةُ

Kamus-ı Muhit - العرضة maddesi

اَلْعُرْضَةُ [er-ʹurḋat] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Himmet maʹnâsınadır; yukâlu: هُمْ جُيُوشٌ عُرْضَتُهُمُ اللِّقَاءُ أَيْ هِمَّتُهُمْ Ve güreş mansûbelerinden bir mansûbeye denir. Ve bir nesnenin önüne arkuru nasb olunmuş nesneye denir; bu münâsebetle bir şey΄in zabt ve tahammülüne kavî ve kâdir demek mevkiʹde istiʹmâl olunur, gûyâ ki o şey΄in önünde durup tecâvüz ettirmez; ve minhu yukâlu: هُوَ عُرْضَةٌ أَيْ مُقْرِنٌ لَهُ قَوِيٌّ عَلَيْهِ Burada عُرْضَةٌ [ʹurḋat] مَعْرُوضٌ [maʹrûḋ] yâhûd مُعْتَرِضٌ [muʹteriḋ] maʹnâsınadır; ve yukâlu: نَاقَةٌ عُرْضَةٌ لِلْحِجَارَةِ أَيْ قَوِيَّةٌ عَلَيْهَا ve yukâlu: فُلاَنَةٌ عُرْضَةٌ لِلزَّوْجِ أَيْ قَوِيَّةٌ عَلَيْهِ Ve nâsın dâ΄imâ taʹn ve teşnîʹlerine mevkiʹ ve madrib olan kimseye ıtlâk olunur; yukâlu: فُلاَنٌ عُرْضَةٌ لِلنَّاسِ إِذَا كَانُوا لاَ يَزَالُونَ يَقَعُونَ فِيهِ Ve bir nesnenin önüne nişâne-i tîr gibi nasb olunmuş nesneye denir; tekûlu: جَعَلْتُهُ عُرْضَةً لِكَذَا إِذَا نَصَبْتَهُ لَهُ Ve aralığa girip muʹteriz ve hâ΄il ve hâciz olan şey΄e ıtlâk olunur; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلاَ تَجْعَلُوا اللهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ﴾ أَيْ مَانِعًا مُعْتَرِضًا أَيْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ مَا يُقَرِّبُكُمْ إِلَى اللهِ تَعَالَى أَنْ تَبَرُّوا وَتَتَّقُوا أَوِ الْعُرْضَةُ اَلْإِعْتِرَاضُ فِي الْخَيْرِ وَالشَّرِ أَيْ لاَ تَعْتَرِضُوا بِالْيَمِينِ فِي كُلِّ سَاعَةٍ أَنْ لاَ تَبَرُّوا وَلاَ تَتَّقُوا

Vankulu Lugatı - العرضة maddesi

اَلْعُرْضَةُ [el-ʹurḋat] (ʹayn’ın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneye kavî olup mukâvemet etmek; yukâlu: فُلَانَةٌ عُرْضَةٌ لِلزَّوْجِ وَفُلَانٌ عُرْضَةُ ذَاكَ أَوْ عُرْضَةٌ لِذَاكَ أَيْ مُقْرِنٌ لَهُ قَوِيٌّ عَلَيْهِ Ve مُقْرِنٌ [muḵrin] mîm’in zammı ve ḵâf’ın sükûnu ve râ’nın kesriyle gâlib ve zâbit olan kimse; yukâlu: نَاقَةٌ عُرْضَةٌ لِلْحِجَارَةِ أَيْ قَوِيَّةٌ عَلَيْهَا Ve

عُرْضَةٌ [ʹurḋat] Himmet maʹnâsına da gelir; yukâlu: هُمْ جُيُوشٌ عُرْضَتُهُمْ اللِّقَاءُ Ve

عُرْضَةٌ [ʹurḋat] Maṯʹan maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: فُلَانٌ عُرْضَةٌ لِلنَّاسَ لَا يَزَالُونَ يَقَعُونَ فِيهِ Ve bir nesneyi bir husûsa taʹyîn etmeğe de derler; yukâlu: جَعَلْتُ فُلَانًا عُرْضَةً لِكَذَا أَيْ نَصَبْتُهُ لَهُ ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلَا تَجْعَلُوا للهَ عُرْضَةً لِأَيْمَانِكُمْ﴾ (البقرة 224) أَيْ نَصْبًا Ve bir kimse bir kimse cânibinden bir nesneyi etmeğe dahi derler; yukâlu: هُوَ لَهُ دُونَهُ عُرْضَةً إِذَا كَانَ يَتَعَرَّضُ لَهُ دُونَهُ Ve

عُرْضَةٌ [ʹurḋat] Güreş oyununda bir fenne dahi derler; yukâlu: لِفُلَانٍ عُرْضَةٌ يَصْرَعُ بِهَا النَّاسَ وَهُوَ ضَرْبٌ مِنَ الْحِيلَةِ فِي الْمُصَارَعَةِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı