el-ʹunnet ~ اَلْعُنَّةُ

Kamus-ı Muhit - العنة maddesi

اَلْعُنَّةُ [el-ʹunnet] (ʹayn’ın zammıyla) İsmdir. Mü΄ellifin sevkine göre عُنِّنَ عَنِ امْرَأَتِهِ وَعُنَّ وَأُعِنَّ بِضَمِّهِنَّ أَيْ حَكَمَ الْقَاضِي عَلَيْهِ بِذَلِكَ أَوْ مُنِعَ عَنِ النِّسَاءِ بِالسِّحْرِ kavlinin maʹnâsından ismdir, lâkin mütebâdiri terdîd-i sânîden olmaktır ki bağlılık taʹbîr olunur. Ve Muġrib’in ve Miṡbâḩ’ın beyânlarına göre عَنَانَةٌ [ʹanânet] ve عِنِينَةٌ [ʹinînet] gibi mutlak عِنِّينٌ [ʹinnîn]likten ism olup ve lügat-i merzûledir, ercah olan zikr olunanlardır. Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] Ağaçtan ve çalıdan olan ağıla denir, gerek deve ve gerek koyun ağılı olsun; cemʹi عُنَنٌ [ʹunen]dir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve عِنَانٌ [ʹinân] gelir, جِبَالٌ [cibâl] vezninde. Ve âteş üzere tencere oturttukları nesneye denir, saç ayağı gibi وِقْدَانُ الْقِدْرِ maʹnâsına. Şârih der ki وِقْدَانٌ [viḵdân] vâv-ı meksûre ile dîkdân-ı Fârisî muʹarrebidir. Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] İpe denir, habl maʹnâsına. Ve Yemen’de bir vilâyet adıdır. Ve bir recül ismidir. Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] Bir adamın önüne arkuru çıkıp gerilen şey΄e denir; ve minhu yukâlu: أَعْطَيْتُهُ عَيْنَ عُنَّةٍ أَيْ خَاصَّةً مِنْ بَيْنِ أَصْحَابِهِ Yaʹnî “Filâna yârân ve rüfekâsından muhassas olarak nesne verdim.” Gûyâ ki ʹatiyye-i mezbûreye şahs-ı merkûm yalnızca muʹteriz olmuştur. Burada عَيْنَ عُنَّةَ lafzı muzâftır ve عُنَّةَ kelimesi gayr-i munsarıftır ve baʹzen munsarıf olur. Pes أَعْطَيْتُهُ إِيَّاهُ كَائِنًا عَيْنَ عُنَّةَ sebkinde hâl olur, kezâlik “Filânı aramaksızın bu sâʹatte nâgehânî gördüm” diyecek yerde رَأَيْتُهُ عَيْنَ عُنَّةَ derler, رَأَيْتُهُ إِعْتِرَاضًا فِي السَّاعَةِ maʹnâsına. Ve “Zâtı maʹlûmum olmayan bir nesneye nâgehânî taʹarruz edip sataştım” diyecek yerde أَعْنَنْتُ بِعُنَّةَ لَا أَدْرِي مَا هِيَ derler, تَعَرَّضْتُ لشَّيْءَ لَا أَعْرِفُهُ maʹnâsına.

Vankulu Lugatı - العنة maddesi

اَلْعُنَّةُ [el-ʹunnet] (ʹayn’ın zammı ve nûn’un teşdîdiyle) İsmdir,ʹinnînlikle hükm olunmak maʹnâsına. Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] Ağaçtan olan deve ağılına dahi derler, حَظِيرَةُ الْإِبِلِ maʹnâsına. Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] Ansızın maʹnâsına dahi gelir; tekûlu: رَأَيْتُهُ عَنْ عُنَّةٍ أَيِ السَّاعَةِ مِنْ غَيْرِ أَنْ طَلَبْتُهُ Ve

عُنَّةٌ [ʹunnet] Nâ-maʹlûm olan nesneye dahi derler; tekûlu: أَعْنَنْتُ بِعُنَّةٍ مَا أَدْرِي مَا هِيَ أَيْ تَعَرَّضْتُ لِشَيْءٍ لَا أَعْرِفُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı