el-ketît ~ اَلْكَتِيتُ

Kamus-ı Muhit - الكتيت maddesi

اَلْكَتِيتُ [el-ketît] (شَتِيتٌ [şetît] vezninde) Tencere kaynarken zuhûr eden savtına denir ki kit kit diye zuhûr eder. Kezâlik kaynayan hamr ve nebîzin savtına denir. Ve genç devenin ibtidâ böğürmesinde zâhir olan savtına denir. Ve hışm-nâk adamın şiddet-i gayz u kînesi hengâmında genç deve böğürmesine şebîh, sadrında cevelân eden gümültüye denir; tekûlu: سَمِعْتُ مِنْهُ كَتِيتًا أَيْ صَوْتًا فِي صَدْرِهِ كَصَوْتِ الْبَكْرِ مِنْ شِدَّةِ الْغَيْظِ Ve

كَتِيتٌ [ketît] Bahîl ve nâkese denir. Ve masdar olur, âhestece te΄enîyle yürümek, ʹalâ-kavlin adımları sık sık atarak tîz tîz yürümek maʹnâsına; yukâlu: كَتَّ الرَّجُلُ كَتِيتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا مَشَى رُوَيْدًا أَوْ قَارَبَ خَطْوَهُ فِي سُرْعَةٍ Ve

كَتٌّ [kett] (kâf’ın fethi ve tâ’nın teşdîdiyle) ve

كَتِيتٌ [ketît] Deve yapça böğürmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَتَّ الْبَعِيرُ كَتًّا وَكَتِيتًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَاحَ صِيَاحًا لَيِّنًا Ve bir kimseyi magmûm ve tasa-nâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَتَّ فُلاَنًا إِذَا سَاءَهُ Ve bir kimseyi tezlîl ve hâksâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَتَّ فُلاَنًا إِذَا أَرْغَمَهُ Ve tencere kaynamak maʹnâsınadır; yukâlu: كَتَّتِ الْقِدْرُ إِذَا غَلَتْ Ve bir kimsenin kulağına bir söz fısıldamak maʹnâsınadır; yukâlu: كَتَّ الْكَلاَمَ فِي أُذُنِهِ كَتًّا وَكَتِيتًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَرَّهُ وَسَارَّهُ Ve

كَتٌّ [kett] Gövdesinde eti azca olan çelimsiz adama denir; ere ve ʹavrete ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ كَتٌّ وَامْرَأَةٌ كَتٌّ أَيْ قَلِيلُ اللَّحْمِ Ve

كَتٌّ [kett] Saymak maʹnâsına masdar olur; ve minhu’l-meselu: “لاَ تَكُتُّهُ أَوْ تَكُتُّ النُّجُومَ” أَيْ لاَ تَعُدَّهُ وَلاَ تُحْصِيهِ ve yukâlu: جَاءَ فِي جَيْشٍ مَا يُكَتُّ أَيْ لاَ يُحْصَى

Vankulu Lugatı - الكتيت maddesi

اَلْكَتِيتُ [el-ketît] (kâf’ın fethiyle ve bâ’nın kesriyle) Yiğit devenin âvâzı. Ve

كَتِيتٌ [ketît] كَشِيشٌ [keşîş]ten aʹlâ olan savttır ki كَشِيشٌ [keşîş] dahi kâf’ın fethiyle deve âvâzına derler; yukâlu: كَتَّ الْبَعِيرُ يَكِتُّ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَاحَ صِيَاحًا لَيِّنًا ve yukâlu: كَتَّ الرَّجُلُ مِنَ الْغَضَبِ وَكَتَّتِ الْقِدْرُ إِذَا غَلَتْ ve yukâlu eyzan: كَتَّتِ الْجَرَّةُ إِذَا صُبَّ الْمَاءُ فِي الْجَرَّةِ الْجَدِيدَةِ Ve saymak maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَتَانَا بِجَيْشٍ مَا يُكَتُّ أَيْ مَا يُحْصَى عَدَدَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı