el-levš ~ اَللَّوْثُ

Kamus-ı Muhit - اللوث maddesi

اَللَّوْثُ [el-levšamp;] (رَوْثٌ [revšamp;] vezninde) Zor ve kuvvet maʹnâsınadır; yukâlu: نَاقَةٌ ذَتُ لَوْثٍ أَيْ قُوَّةٍ Ve لَوْثٌ [levšamp;] masdar olur, başa sarık sarmak maʹnâsına; yukâlu: لاَثَ الْعِمَامَةَ عَلَى رَأْسِهِ لَوْثًا إِذَا عَصَبَهَا Ve

لَوْثٌ [levšamp;] Şerr ve şûr maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَعَ اللَّوْثُ أَيِ الشَّرُّ Ve sığınmak, لَوْذٌ [levž] maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ بِي لَوْثًا أَيْ لاَذَ Ve yaralara denir, جِرَاحَاتٌ [cirâḩât] maʹnâsına; müfredi لَوْثَةٌ [levšamp;et]tir hâ’yla. Ve hıkd ve kîne ile olan mutâlabâta denir; yukâlu: بَيْنَهُمْ لَوْثٌ أَيْ مُطَالَبَاتٌ بِالأَحْقَادِ Ve شِبْهُ الدَّلاَلَةِ maʹnâsınadır ki murâd beyyine-i zaʹîfe-i gayr-i kâmiledir, niteki Nihâye’de hadîs-i Ḵasâme’de: “إِذَا كَانَ هُنَاكَ لَوْثٌ” ʹibâresinde لَوْثٌ [levšamp;]ten murâd beyyine-i zaʹîfe-i gayr-i tâmme olmak üzere meşrûhtur. Meselâ maktûl kable’l-fevt beni filân darb ve cerh eyledi diye ikrârına şâhid-i vâhidin şehâdet eylemesi gibi yâhûd bir kimse ile maktûl beyninde vâkiʹ husûmet-i sâbite olduğuna iki şâhidin şehâdet eylemeleri gibi ki bunlar beyyine-i gayr-i kâmiledir. Ve bunlar تَلْطِيخٌ [taltîḣ] maʹnâsınadır. Ve

لَوْثٌ [levšamp;] Lokmayı çerviş yağına bulayıp banmak maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ اللُّقْمَةَ لَوْثًا إِذَا مَرَّغَهَا فِي اْلإِهَالَةِ Ve bir kimse hânesine mülâzım olup dâ΄imâ oturmak maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ دَارَهُ إِذَا لَزِمَهُ Ve bir nesneyi ağızda beri öte çevirerek çiğnemek maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ الشَّيْءَ إِذَا لاَكَهُ فِي فَمِهِ Ve bir husûsta ağırca oyalanarak deprenmek maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ فِي اْلأَمْرِ إِذَا أَبْطَأَ Ve bulaştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ ثَوْبَهُ بِالطِّينِ إِذَا لَطَخَهُ بِهِ Ve karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَهُ إِذَا خَلَطَهُ Ve bir nesneyi tarâvetlenmek için suya ıslatmak maʹnâsınadır; yukâlu: لاَثَ الشَّيْءَ إِذَا مَرَسَهُ

Vankulu Lugatı - اللوث maddesi

اَللَّوْثُ [el-levšamp;] (lâm’ın fethiyle) Kuvvet maʹnâsına. Ve sarmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: لَاثَ الْعِمَامَةَ عَلَى رَأْسِهِ يَلُوثُهَا لَوْثًا إِذَا عَصَبَهَا Ve devr etmeğe dahi derler; yukâlu: لَاثَ الرَّجُلُ يَلُوثُ أَيْ دَارَ Ve sığınmağa dahi derler, ilticâ maʹnâsına; yukâlu: يَلُوثُ فِي أَيْ يَلُوذُ بِي Ve imtinâʹ maʹnâsına da gelir; yukâlu: مَا لَاثَ فُلَانٌ أَنْ غَلَبَ فُلَانًا أَيْ مَا احْتَبَسَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı