durûr ~ دُرُورٌ

Kamus-ı Muhit - درور maddesi

دَرٌّ [derr] Süte ıtlâk olunur; yukâlu: غَزُرَ دَرُّ النَّاقَةِ أَيْ لَبَنُهَا Şârih der ki bu tesmiye bi’l-masdardır. Ve

دَرٌّ [derr] Masdar olur, süt çok olmak maʹnâsına; yukâlu: دَرَّ اللَّبَنُ دَرًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا كَثُرَ Ve süt zâtında eşref ve mahz hayr olmak münâsebetiyle bir adamdan sâdır olan ʹâmel-i hûb ve eser-i nîgûya ıtlâk olunur; ve minhu kavluhum fi’l-medh ve’d-duʹâ΄: “لِلَّهِ دَرُّهُ” أَيْ عَمَلُهُ يَعْنِي جَزَاءُ عَمَلِهِ Yaʹnî ʹâmel-i mezbûr mukâbilinde mükâfât ʹuhde΄-i beşeriyyeden bîrûn olmakla cezâ΄ ve mükâfâtı rabbü’l-mücâzâta havâle olunmuştur. Ve yukâlu fi’z-zemm: “لاَ دَرَّ دَرُّهُ” أَيْ لاَ زَكَا عَمَلُهُ Yaʹnî “ʹAmeli hayrlı olmasın” demektir ki bed-duʹâdır. Ve

دَرٌّ [derr] Kezâlik masdar olur, nebât gereği gibi neşv ü nemâ bulup firâvân olmakla birbirine sarmaşmak maʹnâsına ki mecâzdır; yukâlu: دَرَّ النَّبَاتُ دَرًّا إِذَا الْتَفَّ Ve davar sütünü gereği gibi verip akıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَّتِ النَّاقَةُ بِلَبَنِهَا بِمَعْنَى أَدَرَّتْ Ve

دَرٌّ [derr] ve

دُرُورٌ [durûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Bedenden ter durmayıp akmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: دَرَّ الْعَرَقُ دَرًّا وَدُرُورًا إِذَا سَالَ Kezâlik دَرَّتِ السَّمَاءُ بِالْمَطَرِ derler, buluttan yağmur harıl harıl munsabb oldukta. Ve bunda bâ ile müteʹaddî olmuştur. Ve pazarın metâʹ ve muʹâmelesi pek râyic olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: دَرَّتِ السُّوقُ إِذَا نَفَقَ مَتَاعُهَا Ve bir nesne pek yumuşak olmak maʹnâsına müstaʹmeldir, süt gibi; yukâlu: دَرَّ الشَّيْءُ إِذَا لاَنَ Ve

دُرُورٌ [durûr] Ok tırnak üzere gereği gibi fırıl fırıl döner olmak maʹnâsınadır ki ucunu sol baş parmağın tırnağı üzere koyup sağ baş parmakla fır fır döndürürler, salâbetini ve hüsn-i istikâmetini müşterîye irâ΄et için ederler; yukâlu: دَرَّ السَّهْمُ دُرُورًا إِذَا دَارَ دَوَرَانًا عَلَى الظُّفُرِ Ve bir nesne parıl parıl parıldamak maʹnâsınadır, sağılan süt gibi; yukâlu: دَرَّ السِّرَاجُ إِذَا أَضَاءَ Ve

دَرٌّ [derr] Harâc ve ganîmet ve tayyârât makûlesi nesnelerin vâridâtı firâvân olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: دَرَّ الْخَرَاجُ دَرًّا إِذَا كَثُرَ إِتَاؤُهُ Ve bir adam hasta olup çehresi mütegayyir olduktan sonra yerine gelip dil-berlenmek maʹnâsına müstaʹmeldir; tekûlu: دَرَّ وَجْهُكَ يَدُرُّ وَيَدِرُّ مِنَ الْبَابَيْنِ الْمَذْبُورَيْنِ وَيَدَرُّ بِالْفَتْحِ وَهُوَ نَادِرٌ دَرًّا إِذَا حَسُنَ بَعْدَ الْعِلَّةِ Şârih der ki gerçi mü΄ellif ʹayn’ın fethiyle nevâdirden ʹadd eyledi, lâkin bâb-ı sâlisten değildir ki nâdir ola, belki “مَلَّ – يَمَلُّ” bünyesi gibi bâb-ı râbiʹdendir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı