ders ~ دَرْسٌ

Kamus-ı Muhit - درس maddesi

اَلدُّرُوسُ [ed-durûs] (جُلُوسٌ [culûs] vezninde) Bir nesnenin eseri mahv ve muzmahill olmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَسَ الرَّسْمُ دُرُوسًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا عَفَا Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre bu mâdde بَقَاءُ الْأَثَرِ [beḵâ΄u’l-ešamp;er] maʹnâsına mevzûʹ olup ve bir şey΄in eserinin bekâsı o şey΄in fî-nefsihi inmihâsını müstelzim olmakla maʹnâ-yı lâzımîsi olan inmihâ ile tefsîr eylediler. Ve ders-i kitâb ve ders-i ʹilm ondan münşaʹibdir ki hıfz ile eserini tenâvülden ʹibârettir. Ve tenâvül eseri müdâvemet-i kırâ΄atle hâsıl olduğundan nâşî ders, idâme-i kırâ΄at ile taʹbîr olundu ve bi-tarîki’l-kinâye hayz-ı mer΄eye dahi ıtlâk olundu. Kezâlik cereb-i baʹîr dahi ondan münşaʹibdir ki eser-i sıhhati mahv olur. İntehâ. Ve دَرْسٌ [ders] maʹnâ-yı mezbûrda müteʹaddî olur; yukâlu: دَرَسَتْ رَسْمَ الدَّارِ الرِّيحُ إِذَا عَفَتْهُ Ve

دَرْسٌ [ders] ve

دُرُوسٌ [durûs] Hatun hayz görmek maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَسَتِ الْمَرْأَةُ دَرْسًا وَدُرُوسًا إِذَا حَاضَتْ Ve

دِرَاسَةٌ [dirâset] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Kitâb okumak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَسَ الْكِتَابَ دَرْسًا وَدِرَاسَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا قَرَأَهُ Ve cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَسَ الْجَارِيَةَ إِذَا جَامَعَهَا Ve bunlar tenâvül-i eser maʹnâsından me΄hûzlardır. Ve

دِرَاسٌ [dirâs] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Harmanda galle dövmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: دَرَسَ الْحِنْطَةَ دَرْسًا وَدِرَاسًا إِذَا دَاسَهَا Ve deve pek uyuz olmakla katranlamak maʹnâsınadır; yukâlu: دَرَسَ الْبَعِيرُ إِذَا جَرِبَ جَرَبًا شَدِيدًا فَقُطِرَ Ve libâsı eskitmek ve libâs eskimek maʹnâsına müteʹaddî ve lâzım olur; yukâlu: دَرَسَ الثَّوْبَ إِذَا أَخْلَقَهُ فَدَرَسَ هُوَ أَيْ خَلَقَ Ve

دَرْسٌ [ders] Gizlice yola ıtlâk olunur; yukâlu: سَلَكَ فِي الدَّرْسِ أَيِ الطَّرِيقِ الْخَفِيِّ

Vankulu Lugatı - درس maddesi

اَلدِّرَاسَةُ [ed-dirâset] (dâl’ın kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: دَرَسْتُ الْكِتَابَ دَرْسًا وَدِرَاسَةً Ve

دَرْسٌ [ders] ʹAvret hayz görmeğe dahi derler; yukâlu: دَرَسَتِ الْمَرْأَةُ دَرْسًا إِذَا حَاضَتْ Ve

دَرْسٌ [ders] Devede bâkî kalan uyuza dahi derler, جَرَبٌ [cereb] maʹnâsına. Ve

دَرْسٌ [ders] Tarîk-i hafîye dahi derler. Ve

دَرْسٌ [ders] Bez eskimeğe dahi derler; yukâlu: دَرَسَ الثَّوْبُ دَرْسًا إِذَا أَخْلَقَ Ve Aṡmaʹî eyitti: دَرْسٌ [ders] deveye binmeğe dahi derler; yukâlu: بَعِيرٌ لَمْ يُدْرَسْ أَيْ لَمْ يُرْكَبْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı